Skip to content
1

Tehlikeli Madde Taşımacılığı

Tüm dünyada olduğu gibi, Ülkemizde de tehlikeli madde diye sınıflandırılan ürünlerimiz mevcut.

Gelin görün ki kâğıt üzerinden sınıflandırdığımız bu ürünlerin reelde sevkiyatlarını yapmayı beceremiyoruz. Lojistik diye atılan ana başlığın altına birden fazla alt başlık ekleyerek taşıma konusunda ihtisaslaşmış sektörün alt dallarını oluşturmak mümkünken biz sınıfta kalmaya devam ediyoruz.

ADR’nin Türkçe açılımı “Tehlikeli Maddelerin Karayoluyla Uluslararası Taşınmasına İlişkin Avrupa Anlaşması”dır. 30/09/1957’de İsviçre’nin Cenevre kentinde imzalanan bu anlaşma 29/01/1968 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2015 Yılı itibariyle 48 ülkenin taraf olduğu anlaşmaya Türkiye 2010 yılında katılmış ancak Türkiye’de 01.01.2014 tarihinden itibaren fiili olarak uygulamaya alınmıştır.

Bahsi geçen taşımacılık için üretenden tutunda alıcıya kadar süreç içinde olan herkesin sorumlulukları ağır, yaptırımları uygulanmıyor gibi görünse ‘ de olası bir faciada sonuçlarına katlanmak zorunda olduğunuz ciddi süreç sizi bekliyor.

ADR yönetmeliğinde hükümler çok açık, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2019/04/20190424-3.htm

Gerçi ülkemizde lojistik başlı başına bir sorun, ürün sevkiyatlarının takibi yapılamıyor, devlet bu sektör üzerinden yeterli vergi alamıyor, aynı yerde depolanmaması gereken ürünler aynı araç içerisinde alt alta, üst üste taşınıyor, tonaj ve gabari için yeterli kontrol yapılamadığı için ölümcül kazalar meydana geliyor, yollar zarar görüyor ve ülke ekonomisini olumsuz yönde etkiliyor. En önemlisi ise kayıt dışı ve fazla mesai ile çalıştırılan sektör işçilerinin yaşadıklarından kimsenin haberdar olmaması.

Peki; bu çokta umurumuzda mı? Elbette hayır, en ucuz teklifi veren ürünleri taşır düşüncesi ile geldiğimiz nokta maalesef Lojistik sektörünü iflasın eşiğine getirmiş durumda. Ürünlerin yolcu otobüslerinin bagajlarında taşınmasından tutunda, firmaların pazarlamacılarının yaptığı teslimata kadar onlarca kontrolü imkansız süreçler ile her gün hayatlarımız tehlikeye atılıyor.

Gelelim Dünya üzerindeki Lojistik pastasından bize düşen dilimin büyüklüğüne;

Ülkemizin coğrafi konumuna bakıldığında, Lojistik denildiğinde ilk akla gelen ülkenin Türkiye olması gerekmez miydi?

Bu topraklar için, yıllarca neden kan dökülüp, insanlar ayrıştırılmış?

Milyonlarca gencimize istihdam sağlamamız ve ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayacak bir sektör neden üvey evlat muamelesi görüyor?

*Türkiye’de her gün kaç Ton/Ds ürün taşınıyor?

*Taşınan ürünlerin sınıflandırılması yapılıyor mu?

*En çok hangi lokasyonlar kullanılıyor?

*Kullanılan yakıt yapılan km ile eleştiriliyor mu?

*Araçlar trafikte kaç saat yol alıyor, Şoförler hangi sıklık ile kontrol ediliyor?

*Şoförler için yollarda yeterince dinlenme, barınma sahaları mevcut mu?

*İrsaliye/Fatura kontrolleri yeterli düzeyde değilken, e irsaliye ile nasıl kontrol yapılacak?

*Sektör içinde Kalifiye personel yetiştirilmesi için neler yapılıyor?

*Olası Doğal afetler için, senaryolara Lojistik içindeki uzmanlar dahil ediliyor mu?

*Kara yollarımızı kullanarak transit geçiş sağlayan araçlar hangi ölçüde kontrol ediliyor?

*Lojistik deyince aklınıza ne geliyor?

Sorular uzayıp gidiyor, Sektör içinde kanayan bir yara var ve Şoförden, Forklift operatörüne, Yöneticiden, Ellecleme yapan personele kadar binlerce insan bu sektörden öyle ya da böyle nemalanıyor, Var olabilmemiz için üretim yapmamız şart bunu hepimiz biliyoruz, Pe ki; coğrafi konumumuzu kullanarak dünya üzerinde ilk akla gelen ülke olamaz mıyız?

Acilen Devletimizin konuya el atması gerekiyor, kim bilir belki de kangrene dönmüş bir sektör, Ülkenin geleceğine yön verebilir.

Aslında Lojistiğin diğer ismi Yaşama Yön vermek değil midir?

Bir sonraki konumuz tehlikeli maddelerin ambalajlarının imha şekli, inanın bu konu sevkiyattan daha önemli ve hayati tehlike arz ediyor.

 

Sevgiyle kalın…

Henüz yorum yapılmamış, sesinizi aşağıya ekleyin!


Bir Yorum Ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir