Skip to content
Haşerelerle mücadele

Haşerelerle mücadele

Depolar tertipli, temiz ve hijyenik olmazsa her an size gelen kolinin içinden sizi mutsuz edecek bir şey çıkabilir.Bazen küçük bir böcek size çığlık attırabilir ya da o gününüzü kâbusa çevirebilirken bazen de o küçük böcek ölümünüze sebebiyet verebilir, hemen bir gazete başlığı paylaşalım.

Allah rahmet eylesin

Bu yüzden haşerelerle mücadele etmemiz şart, mücadele başlangıç noktası depo olmalıdır, neden?

Şirket depoları; ürün süreç başlangıç ve bitiş noktasıdır, ham madde gelir mamul olarak nihai müşteriye teslim edilir bu süreçlerde giriş ve çıkış kalite sistemi devreye girerse müşteri olası bir sürpriz ile karşılaşmamış olur.

Bizler depoları kilitlediğimizde depoların içinde kimler geziyor bunu biliyor musunuz?

Bunu bilmenin tek yolu gece kamerası ile bizden sonra, bizden habersiz neler oluyor belgeseli çekmek.

Depolar nasıl ve hangi şartlarda ilaçlanmalı?

Aslında kök nedene inip asıl soruların cevaplarını bulmalı ve uygulamalıyız.

Depolar nasıl ilaçlanmalı değil, depoda içi nasıl dizayn edilmeli, hangi kurallar uygulanmalı, hangi sıklıkla temizlenmeli, hangi ürünler nerelerde istiflenmesi konuları öncelikle gündeme alınmalı.

Depo içinde yaşam nasıl olmalı?

Bir vaka ile devam edelim, Üretim yapan bir tekstil atölyesinde personel akşam üzeri acıktığı için öğlen yemekhaneden çıkarken ekmek alıp depo içinde bir yerlere saklıyor, karnı acıkınca malzeme alma niyeti ile mesai arkadaşı olan depocunun yanına gidip ekmeği alıp kendince karnını doyuruyor, tabi unutulan ekmekler peynirler farelerin dikkatini çekiyor ve kaçınılmaz son.Şirketi fareler basıyor uzun uğraşlar sonucu büyük bir maddi zararla farelerden kurtulmak mümkün oluyor, fabrika yönetimi her gün 4 çayında bir gevrek ile fabrika içinde yemek yenmesinin önüne geçerek çözüme noktayı koyuyor, olay basit gibi gözükebilir lakin şirketin maddi kaybı çok büyük, çözümde yasaklama ile değil sorunu ortadan kaldırarak bulunduğu için kalıcı oluyor

İlaçlama işlemlerini kim yapmalı?

Depo içi ilaçlama eğitim almış sertifika sahibi eğitimli personeli olan şirketlerle anlaşarak yapılmalı, aksi durumda sonuç facia ile bitebilir.

Her işi Ehline bırakmalısınız

Haşereler hayatımızda hep var mıydı ?

Osmanlı’dan bir enkaz devralan zamanın Cumhuriyetçileri, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasına girmesi için sanayi yatırımlarını 1. Sanayileşme planıyla hayata geçirmiş, ilk hedefleri sanayide gelişmiş ülkeleri örnek alıp Türk halkının temel ihtiyaçları olan buğday, un, şeker, yağ, ayakkabı gibi temel tüketim ve zaruri ihtiyaçlarını üretip dışa bağımlılığı azaltmayı hedeflemişlerdir.

Türk kadını çalışkandır.

2. Dünya Savaşı tehlikesi ülke üzerinde ekonomi ve siyasi bunalımları artırarak dönemin hükumetine güveni olumsuz yönde etkilemiş ve sanayide bir üst yapılanmaya geçemeyen Türkiye’de sanayileşme adeta durma noktasına gelmiştir.

Halk tarım ve hayvancılığa yönlendirilmiş ve zamanın ABD yönetimi biz size destek verelim siz tarım toplumu olun dayatmalarıyla halk; heyecanını yitirmiş kaderine boyun eğmiş bir topluluk haline dönüştürülmüştür.

Neredeyse hiç olmayan kaynaklar ile hayata geçirilen uçak sanayi tarihin tozlu sayfalarında yerini talihsizlik olarak almış, bir toplumun geleceğine vurulun en büyük darbe diyebileceğimiz liberalleşme ile tarım sektörüne akan sermaye Türkiye’yi adeta sanayiden el çektirmiştir.

Senin sanayi ile ne işin var sen tarım ülkesi kalmalısın, uçağını, makinanı, silahını, traktörünü biz üretiriz sana senden daha ucuz veririz diyerek tarım ülkesi olmamızda en önemli etken olmuşlardır.

Yukarıda yazılanlarla aslında konumuzun başlığının hiçbir ilgisi yoktu, yazı daha çok ülkemizin geleceğine vurulan prangaların yani neden sanayileşemediğimizin küçük bir özetiydi.

Gelelim 24 Ocak 1980 kararları ile ülkemizde IMF ‘in aldığı kararlar doğrultusunda sanayileşmede nereye doğru yelken açtığımıza ve konumuzun başlığına.

Bir Türk Atasözü derki zamanında şuradan 1 dönüm toprak alsaydık şimdi zengindik.

Türkiye Sanayileşmede hızlı bir ivme kazanmaya başlayınca tarım arazilerine organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeler, sanayi siteleri, depolar yapmaya başladık.

Tabi bununla yetinmeyip belediyelerde etkili kimliğimizi kullanarak istediğimiz alana alt yapıya bakılmaksızın tesisler yapmaya hızla devam ettik.

Sanayileşme ile birlikte iş gücüne ihtiyaç artınca, köyden şehirlere insanlar göç etmeye başladı ve o verimli toprakların bir kısmına yaşam alanları yapmak zorunda kaldık.

Tam da bu bağlamda kim kimin alanında belli olmayan bir kargaşa başlamış oldu, depolarımızın içinde farelere, yılanlara, örümceklere, kırkayak ‘lara, sineklere, tilkilere, kurtlara yani kısaca doğada bulunması gereken her türlü mahlukat depolarımızda ve fabrikalarımızda rastlamamız mümkün hale geldi.

Alt yapı olmazsa düzende olmaz

Yaşam alanlarına yapmış olduğumuz haneye tecavüzler sonucu rahatsız olmaları gereken mahlûkatlar, hiçbir şey olmamış gibi günlük hayatlarına devam etmelerine rağmen bizler Haşereyle mücadele ekipleri kurarak milyonlarca paralar harcayıp neden başarılı olamıyoruz sorusunun cevabını aramaya devam ettik.

Resimde gördüğünüz tarım arazisine yapılmış üretim tesisleri ve depolar sizce ne kadar alt yapısı tamamlanmış işletme ruhsatına uygun yapılar?

Böyle bir arazinin içinde bir depoya sahipseniz müşteriye giden kolilerin içinden bir yılan çıkma olasılığı oldukça yüksek gözüküyor.

Bilindiği üzere haşerelerle mücadelenin en önemli parçası insan sağlığı.

Yazımızın ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak değineceğimiz her şeye İSO standartları üzerinden erişim sağlamanız mümkün.

 Biz amaç, sorumluluklar, uygulama, mücadele ile ilgili yapılması gerekenlere sadece ışık tutup farkın dalık oluşturmaya devam edeceğiz.

Fare yeter ki o ambara girsin çuvalı boşaltmadan asla çıkmaz

Yıllar önce depo içerisinde yaşadığımız fare vakası ile devam edelim.

Biz ağırlıklı sac üretimi yapan bir işletme olmamıza rağmen fareler nedense fabrikamızın karşısında un üretim tesislerine rağbet göstermeyip ürünlerimizin alt taraflarını kemirmek için bizleri ziyaret ediyorlarmış.

Ürünlerimizin zarar gördüğüne günler sonra şahit olduk, onlarca çalışma yapmamıza rağmen fareler ile mücadelede galip gelen taraf maalesef farelerdi.

Uzun çalışmalar sonrasında farelerin un fabrikasında günlük ihtiyaçlarını karşıladıklarını ve dişlerini törpülemek için fabrikamızı kullandıkları gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldık sonuç elbette biz kazandık lakin uzun uğraşlar ve maddi zararlar karşılığında.

Asla unutmayın fareler çok zeki ve hassas kulaklara sahip varlıklardır, insanoğlu ile benzerlikleri sayesinde insanlık var olduğundan bu yana bu ikili için makaleler, deneyler, oyunlar, filmler yapılmış sayfalar dolusu kitaplar yazılmıştır.

Şimdi ‘de mücadelesi çok basit gibi görünmesine rağmen, işin içine girince işin aslının öyle olmadığına tanık olduğunuz örümceklerle ilgili süreçlerden bahsedelim, depolar genelde 8-12 metre yüksekliğinde yapılardan oluşurlar, daha gelişmiş şirketlerde çok daha yükseklerine rastlamanız mümkündür.

Genelde depo içlerinde sık kullanılmayan köşelere örümcekler yuvalarını yaparlar ve oradan geçen sinekleri ağlarına düşürüp yemek suretiyle yaşamlarını sürdürürler.

Ne zaman depoya bir misafir gelecek olsa o köşeler hemen akıllara gelir, toz ve topraktan siyahlaşmış örümcek ağlarını temizlemek için onlarca yol denenmiş olsa da başarı biraz görecelidir.

Kimi zaman yüksekteki örümcek ağlarını temizlemek için forklift bıçakları üzerine kimsenin görmediği zamanda insan çıkartılıp kompresör yardımı ile hava tutmak ile başlayıp, uzun bir sopanın ucuna süpürge bağlayıp temizlemeye kadar birçok yol denenmiş olsa da her seferinde galip gelen örümcekler olmuştur.

Dip not uzun sopanın ucuna bez bağlayın, koli bandını beze tersten dolayın ağların etrafında gezdirdiğinizde koli bandının örümcek yuvalarını etrafı kirletmeden temizlediğine şahit olacaksınız.

Sizce de çok can sıkıcı değil mi?

Hamam böcekleri gerçekten ölümsüzler mi?        

Bilindiği üzere ne yaparsanız yapın kökünü kurutmanın bir türlü mümkün olmadığı şey nedir diye sorsanız, ilk sırada hamam böceklerinin ismi gelir.

Özellikle gıda işi yapan depolarda tahammül edilemeyen haşere türlerinin başında hamam böcekleri gelmektedir, Pe ki hamam böceklerinin bu kadar sevilmeme sebepleri ne olabilir?

Hamam böcekleri; verem, dizanteri, hepatit gibi birçok tehlikeli hastalığı salyası ile bulaştırabilirler, üremeleri 12 ay olduğu ve kendi aralarında birçok türe sahip oldukları için haşerelerle mücadelede ilk sırada yer alırlar ve ülkemizde çok sevilmezler.

Hamam böcekleri, eklem bacaklılar grubundan olup küçük haşere türleridir. Hamam böceklerinin 3 çift ayakları, başında da 1 çift antenleri bulunur. Vücudu ve gövdesi sert kabuktan oluşan bir çift kanat ile kaplıdır. Hamam böcekleri ulaşımını yürüyerek yaparlar. Kanatlarını uçmak için kullanmazlar. Hamam böcekleri ayaklarının çok güçlü olmasından ve çok ayağının bulunmasından dolayı çabuk hareket ederler. Hamam böceği saatte birkaç km yol alabilir.

Hamam böceklerinin türlerine bağlı olarak farklı yapıları ve boyları vardır. Bir hamam böceğinin boyu birkaç mm olabildiği gibi 4 -5 cm olan türleri de vardır.

Vücutlarında özel algılayıcıları, yani mükemmel çalışan bir radar sistemleri vardır. Bu radar sistemi ile yiyeceğinin yerini tespit eder ve aynı zamanda kendisine gelen tehlikeleri sezinleyerek saklanır. O kadar mükemmel algıları vardır ki ortamda bulunan insanların dışında başka kişiler geldiğinde hemen algılarlar.

Şaka gibi gelse de dünya üzerinde 5000 çeşit hamam böceği olduğu saptanmıştır, yani mücadeleyi henüz insanoğlu kazanamamış gibi gözükmektedir.

Aslına bakacak olursanız haşereler ya da mahlukatlar kendi dünyalarında yaşamlarını sürdürürlerken biz insanoğlu tabiatın düzenini bozmaya devam ediyoruz.

Ersin Çayır yazımızı okuyunca yine kızacak, abi konunun başlığı yazı içeriğini tutmuyor, yazı içeriğine bakınca beynim yandı sen şimdi neyden bahsettin diyecek.

Öyleyse özetleyelim ve en sona haşerelerle mücadele kısmını ekleyip konuyu noktalayalım.

Biz Türk toplumu olarak yüz yıllardır gerek iki ayaklı gerekse sürüngen bir çok haşere ile mücadele ettik ve etmeye de devam ediyoruz, öldürmeyen dert güçlendirirmiş derler.

İki ayaklı haşerelerle mücadeleyi kazanmamızın en bariz yolu üretirsek ve kendi yolumuzu belirlersek mücadeleyi kazanan eninde sonunda biz oluruz.

Diğer haşere ve sürüngenlere gelecek olursak, amacımızı belirleyip, alınan kararları harfiyen ulgularsak, mücadeleyi kazanan taraf biz oluruz.

AMAÇ;

Haşerelerden ve kemirgenlerden kurtulmanın yollarını bulmak, Gıda güvenliği ve insan sağlığını yasal ve izlenebilir seviyede tutmak, mücadele ile sürekliliği sağlamak.

UYGULAMA; Ham madde depo, ambalaj depo, sevkiyat depo ve tüm üretim kapıları her zaman kapalı tutulur, kapı altları ve çevresinde bulanan boşluklar kapatılır, nemli ve haşerelerin üremesine uygun alanlar ortada kaldırılır, işletme bulunan özellikle üretim ve depo alanlarında bulunan pencerelere sineklik teli takılır, İşletme içi ve dışında bulunan logarlar kapatılır, üretim alanlarına hiçbir evcil hayvanın girmesine izin verilmez, tüm depolama ve üretim alanları atık, çöp gibi haşere çekebilecek diğer koşullardan arındırılır.

MÜCADELE;

Haşere ile mücadelede, yasal izinleri olan profesyonel bir firmadan teknik destek alınarak 12 ay aralıksız yapılmalıdır.

Özellikle kuş, fare, uçan ve sürüngen zararlıların tesise girdiklerinde tespit edilmesi için yem istasyonları, tuzaklar, yapışkanlı kâğıt ve sinek öldürücüler kullanılmalıdır.

Tuzaklar ve içindeki yemler sabitlenir, olası insan sağlığına sebebiyet verecek etkenler ortadan kaldırılır. Olası İstila durumunda Sağlık bakanlığından onaylı ilaçların sadece ilgili alan ve kaynağında uygulamaya izin verilir

YÖNETMELİK;

https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2019/07/20190704-2.htm

Son olarak gereksiz bilgi.

Hamam böceğinin cazibeli isimleri belki daha sevimli gelir…

Blatos / Esperanto

Barata / Portekizce

Sevgiyle Kalın

Henüz yorum yapılmamış, sesinizi aşağıya ekleyin!


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir