Değişen Dünyada Başarıyı Belirleyen Unsur Emeğin Niteliği

Günümüz dünyasında iş gücünün niteliği yalnızca performansın değil, aynı zamanda bireyin ve kurumun gelecekteki sürdürülebilir başarısının da anahtarıdır. Emek, artık salt kas gücüne ya da saat hesabına dayalı bir üretim unsuru olarak değil, daha geniş bir bağlamda; bilgi, beceri, inovasyon ve uyum kabiliyetiyle donatılmış bir değer olarak ele alınıyor. Fakat bu dönüşümde emeğin niteliği kadar, emek veren bireylerin de bu dönüşümü nasıl içselleştirdiği önem kazanıyor.

Esasında, yüksek kaliteli bir emeğin altında yatan temel bileşenler, yalnızca teknik yeterlilikler değil, aynı zamanda işin ardındaki anlamı kavrama ve sürekli öğrenme arzusudur. İşte bu kavrayış, her düzeyde değer katmanın gerekliliği ile buluştuğunda ortaya işine adanmış profesyoneller çıkıyor. Peki, emeğin niteliği nasıl şekilleniyor? Emeğin niteliğini belirleyen bu temel unsurlar nedir?

Öncelikle, insan faktörünü ön plana koymamız gerekiyor. İş gücü dendiğinde bir bilgisayar ya da makine değil, duyguları, hedefleri ve geleceğe dair kaygıları olan bir bireyden bahsediyoruz. Bu bireyin potansiyelini tam anlamıyla ortaya koyabilmesi için çalışma koşullarının, motivasyon kaynaklarının ve kurumsal desteğin sağlanması bir zorunluluk haline geldi. Nitelikli emek, bireylerin içsel motivasyonları ve yaratıcı düşünceleriyle yoğrulduğunda daha anlamlı bir hale geliyor ve bu, iş sonuçlarına olumlu yansıyor.

Öte yandan, dijitalleşme ve otomasyonun hızla yükseldiği bir çağdayız. Birçok sektörde rutin işler teknolojiyle çözümlenirken, insanların yaratıcı, analitik ve stratejik düşünme yetkinliklerine olan ihtiyaç artıyor. Tam da bu noktada nitelikli emek, sıradan bir iş tanımından çıkıp yüksek katma değer yaratan bir faktör haline geliyor.

Bu dönüşümde asıl dikkat çekici olan ise, emek kavramının aslında bireyin değerleriyle de şekillendiğidir. Emeğini nitelikli hale getiren her birey, bir bakıma toplum için de bir örnek teşkil ediyor; daha sürdürülebilir, daha vizyoner bir gelecek için.

Gelecekte, emeğin niteliğine yapılan yatırım, bireysel başarıları kolektif başarılara dönüştürecektir. Bu süreçte, toplumsal değerleri ön plana çıkaran bir perspektifle emeğe bakmak, bireylerin iş gücü içindeki konumunu sağlamlaştırmak ve onların öz saygısını artırmak, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kurumsal gelişimin de temel taşı olacaktır.

Ezcümle, emeğin niteliği yükseldikçe yalnızca bireyin değil, toplumun ve geleceğin de değeri artar.

Akıllı Şehirler ve Lojistik Entegrasyonu Geleceği Yeniden Tasarlamak

Akıllı Şehirlerin Nabzını Tutan Dijital İnovasyon Otonom Lojistik Ağları

Akıllı şehirler, geleceğin kent yaşamını yeniden şekillendiriyor. Bu şehirlerde, yalnızca insan trafiği değil, veri, enerji ve lojistik akışları da kusursuz bir uyum içinde ilerliyor. Otonom araçlardan büyük veri analizlerine, yapay zekâ destekli tedarik zincirlerinden sıfır emisyonlu taşımacılığa kadar inovatif çözümler, lojistikle şehir planlamasını bütünleştiriyor. Akıllı şehirler ve lojistik entegrasyonuyla hem sürdürülebilir hem de verimli bir gelecek inşa etmek mümkün. Şimdi, şehirlerin ve lojistik süreçlerin bu yenilikçi dönüşümünü daha yakından inceleyelim.

Yazının içeriği kurgu içermektedir lütfen heyecanlanmayın gelecek gelmiş gibi kâğıt üzerinde gösterilse de gidecek çok yolumuz var.

Geleceğin şehirleri, yalnızca binalardan ve yollardan ibaret değil; bu şehirler, otonom sistemlerle çalışan devasa lojistik ağlarının kalbi olacak. Otonom araçlar, drone’lar ve robotlar, şehirlerin içindeki lojistik operasyonların yeni nesil temsilcileri haline gelecek. Akıllı şehirlerin tasarımında, bu otonom ağların sadece malların değil, veri akışının da yönetildiği bir düzenin parçası olduğunu görüyoruz.

Otonom lojistik ağları sayesinde şehirler, ulaşım sürelerini kısaltarak, trafik yükünü hafifleterek ve enerji verimliliğini artırarak, sadece şehir sakinlerinin yaşamını kolaylaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda küresel ticaretin merkezi haline gelecek. Ancak, bu inovasyonlar yalnızca teknolojiye değil, güvenlik ve etik meselelerin de derinlemesine düşünülmesini gerektiriyor. Otonom lojistik ağları, geleceğin akıllı şehirlerini sürdürülebilirlik açısından ileriye taşıyan kilit unsurlardan biri olarak karşımızda duruyor.

Lojistiğin Yapay Zekâ ve Büyük Veri ile Dönüşümü Veriyle Konuşan Şehirler

Akıllı şehirler veriyle yönetiliyor. Büyük veri ve yapay zekâ, lojistik süreçlerin her adımını optimize etmek için devreye giriyor. Bu şehirler, adeta dev bir organizmanın sinir sistemi gibi işliyor. Her bir sensör, her bir cihaz, gerçek zamanlı olarak şehirdeki tüm lojistik operasyonları izleyerek birbiriyle konuşuyor. Trafik sıkışıklıkları, hava durumu, tüketici talepleri bütün bu veriler anlık olarak işleniyor ve karar alma süreçlerini hızlandırıyor.

Yapay zekâ, bu büyük veri havuzunu analiz ederek en uygun lojistik rotaları belirliyor, tedarik zincirlerini optimize ediyor ve israfı minimize ediyor. Lojistik operasyonların dijital ikizlerini oluşturan akıllı şehirler, simülasyonlar yaparak olası senaryoları önceden analiz edebiliyor ve bu da şehirlerin daha sürdürülebilir olmasını sağlıyor. Bu veri tabanlı şehirler, yalnızca daha akıllı değil, aynı zamanda daha etkin lojistik sistemlere sahip.

Akıllı Şehirlerde Sürdürülebilir Lojistik Sistemleri Sıfır Emisyon

Geleceğin şehirlerinde çevresel sürdürülebilirlik, yalnızca bir ideal değil, somut bir hedef. Sıfır emisyon hedefi, akıllı şehirlerin lojistik süreçlerine doğrudan yansıyor. Elektrikli araçlar, güneş enerjisiyle çalışan taşıma sistemleri ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla desteklenen lojistik ağları, bu şehirlerin anahtar bileşenleri arasında yer alıyor.

Lojistik, karbon ayak izini küçülten, doğayla dost bir yapıya dönüşüyor. Özellikle elektrikli kamyonlar ve otonom araçlar, şehir içi taşımacılıkta karbon emisyonlarını büyük ölçüde azaltarak, hava kalitesini iyileştiriyor ve şehir sakinlerine daha yaşanabilir alanlar sunuyor. Sıfır emisyon politikalarının başarılı olabilmesi için lojistik sektörünün bu hedefleri benimsemesi ve akıllı şehir altyapılarına entegre edilmesi şart. Geleceğin şehirleri, yalnızca insanlara değil, doğaya da saygı gösteren lojistik çözümlerle donatılacak.

Şehir İçi Lojistiğin Yeni Yüzü Akıllı Depolar ve Mikro Dağıtım Merkezleri

Akıllı şehirlerde sadece lojistik ağları değil, depolama ve dağıtım merkezleri de dönüşüme uğruyor. Geleneksel devasa depolar yerini, akıllı depolama sistemlerine ve şehir içinde stratejik olarak konumlanmış mikro dağıtım merkezlerine bırakıyor. Bu sistemler, siparişlerin hızla hazırlanmasını ve dağıtım sürecinin mümkün olan en verimli şekilde yapılmasını sağlıyor.

Akıllı depolar, robot teknolojileri ve yapay zekâ kullanılarak otomatikleştirilmiş süreçlerle donatılmış durumda. Mikro dağıtım merkezleri ise şehirlerin yoğun bölgelerinde, talebe en hızlı yanıt verecek şekilde konumlandırılıyor. Bu merkezler, şehir içi taşımacılığı hızlandırarak tedarik zincirlerini daha etkin hale getiriyor. Bu yapılar, akıllı şehirlerin dinamik lojistik altyapısının en kritik bileşenlerinden biri olarak öne çıkıyor.

Lojistik ve Akıllı Şehir Tasarımının Geleceği Şehir İçinde Şehri İnşa Etmek

Akıllı şehirler, sadece bugünün sorunlarını çözmekle kalmayacak, aynı zamanda geleceğin ihtiyaçlarına da yanıt verecek şekilde tasarlanıyor. Lojistik ve şehir tasarımı birbiriyle bütünleşik hale gelerek, daha akıllı, daha verimli ve daha yaşanabilir şehirler ortaya çıkıyor. Bu tasarım anlayışı, şehirlerin altyapılarını, ulaşım sistemlerini ve enerji ağlarını lojistik süreçlerle uyumlu hale getiriyor.

Geleceğin şehirlerinde lojistik sadece bir destek sistemi değil, şehrin damarları olacak. Lojistik süreçlerin akıllı şehirlerle entegrasyonu, veri tabanlı karar mekanizmaları, otonom araçlar ve sürdürülebilirlik ilkeleri üzerine inşa edilecek. Bu yeni şehir modelleri, kent yaşamını yeniden tanımlayacak ve şehir içinde yaşayan herkesin hayatını kolaylaştıracak.

Akıllı şehirler ve lojistik entegrasyonu, geleceğin şehirlerini bugünden şekillendiriyor. Otonom sistemler, büyük veri ve yapay zekâ, sıfır emisyon stratejileri, akıllı depolar ve mikro dağıtım merkezleri, şehir tasarımı ve lojistik süreçlerin iç içe geçtiği bir dünya inşa ediyor. Gelecek, lojistiğin akıllı şehirlerle kusursuz entegrasyonuyla daha parlak ve sürdürülebilir olacak.

Dip Not: Akıllı şehirler geliştikçe yarınlar daha yaşanılabilir olacak.

Depolarda Regülasyon ve Standartlar

Depolama Sektöründe Regülasyonlar ve Standartlar Neden Bu Kadar Önemli?

Depoculuk, dün olduğu gibi bugünde ticaret dünyasının görünmeyen kahramanlarından biri. Ürünlerin raflarda ya da fabrikalarda güvenle saklanması, stokların yönetilmesi, sevkiyatların düzenlenmesi derken satın almadan sevkiyata işler hiç de kolay değil. Ancak bu süreçler sadece iyi niyetle yürümez; kurallar, kanunlar ve standartlar işin içine girmezse kimin eli kimin cebinde bilemezsiniz. Genelde şirket sahipleri cep benim cebim ha sağ ha sol düşüncesi ile depolara bakıyor olsalar da Depoların yanlış yönetimi Devlet ile aranızı derinden açabilir. Peki, bu regülasyonlar ve standartlar neden bu kadar önemli? Gelin, biraz daha yakından bakalım.

İşin Temeli Regülasyonlar

Regülasyon dediğimiz şey aslında devletten gelen kurallar bütünü. “Ne yaparsan yap ama kurallara uy” diyen bir sistem. Depoculukta bu kurallar, iş güvenliğinden yangın önlemelerine, tehlikeli maddelerin depolanmasından çevre korumaya kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Örneğin, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu sayesinde depolardaki çalışanların güvenliği sağlanıyor. Kimse iş kazası yaşamak istemez, değil mi?

İşte bu kurallar tam da bunun için var.

Peki gerçekten bu kurallara uyuyor muyuz, yoksa MIŞ gibi yapıp günü mü kurtarıyoruz?

Bir de Tehlikeli Maddelerin Taşınması ve Depolanması gibi düzenlemeler var ki üzerinde saatlerce toplantı yapmak şart diye düşünüyorum. Kimyasal maddeler, yanıcı maddeler derken işler daha da ciddileşiyor. Yanlış bir depolama hem insan hayatını riske atar hem de işinizi kapatmanıza neden olabilir.

Yani bu kurallar, sadece kâğıt üzerinde olursa şirketiniz ve sizin için çok ciddi sorunlar kapınızda demektir.

İşin Kalitesi Standartlar

Standartlar ise, depoculuk işinin dünya çapında belli bir kalitede yapılmasını sağlayan rehberlerdir, ülkemizde standartlar var mı sorusuna ne var ne de yok diyerek kaçamak bir cevap vermek istiyorum. ISO 9001 gibi uluslararası standartlar, depolamanın nasıl yapılması gerektiğini, süreçlerin nasıl yönetileceğini belirliyor. Bu standartlara uyum sağlamak hem işinizi daha düzenli yapmanıza hem de müşterilerinizin gözünde güven kazanmanıza yardımcı olur.

Bir de çevreyi düşünen standartlar var. ISO 14001, çevreye zarar vermeden nasıl iş yapılacağını anlatıyor. Bugün herkes çevre duyarlılığı konusunda daha bilinçli olmak zorunda. Bu standartlara uyan bir depo hem doğayı korur hem de müşterilerden takdir toplar. Sonuç olarak uzun vadede para kazanmanın yansıra prestiji ile sektöre damga vurur.

Bu standartlara Uymazsan Ne Olur?

Diyelim ki, bu regülasyonlara ve standartlara uymazsanız ne olur? İş kazaları artar, çevreye zarar verirsiniz ve yasal sorunlarla baş etmek zorunda kalırsınız. Hatta ciddi para cezalarıyla karşılaşmanız işten bile değil. Uluslararası alanda iş yapıyorsanız, bu daha da büyük bir sorun. Çünkü uluslararası firmalar, çalışacakları şirketlerin bu standartlara uygun olup olmadığını kontrol ederler. Uymayanı oyuna almazlar, o kadar basit.

Sonuç

Sonuç olarak, depoculuk sektöründe regülasyonlar ve standartlar, işin olmazsa olmazı. Bu kurallara uymak, sadece işinizi yasal olarak güvence altına almaz; aynı zamanda daha verimli, güvenli ve çevre dostu bir işletme olmanıza da katkı sağlar. Regülasyonlar ve standartlar, işin teminatı. Onlara uyduğunuz sürece, işiniz sorunsuz bir şekilde yürür.

Burası Türkiye zaten haksız rekabet var böyle gelmiş böyle gider diyenlere kolay gelsin hayırlı işler diyorum.

Tehlikeli Madde Deposu Kurarken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Tehlikeli Madde Deposu Kurarken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Tehlikeli maddeler, yanlış depolandıklarında büyük riskler yaratabilir. Bu nedenle, tehlikeli madde deposu kurarken dikkat edilmesi gereken birçok önemli husus bulunmaktadır. Maalesef ülkemizde depolamadan sevkiyata bu konuda çok büyük yanlışlar yapılmaktadır. Unutmayın sorun yaşayana kadar bir şey olmaz en geçerli akçeyken bir şey olduğunda hayatınızda telafisi mümkün olmayan izler bırakacaktır.

1. Mevzuat ve Yasal Düzenlemeler

Tehlikeli madde deposu kurarken ilk adım, ilgili mevzuat ve yasal düzenlemelere uygun hareket etmektir. Bu kapsamda:

  • Lisans ve İzinler: Depo kurulumu için gerekli olan tüm lisans ve izinler alınmalıdır. Bu izinler, ilgili çevre ve şehircilik, sağlık, iş güvenliği ve yangın güvenliği mercilerinden temin edilmelidir.
  • Yerel Yönetmelikler: Depolama işlemleri, yerel ve ulusal yönetmeliklere uygun olarak yürütülmelidir. Türkiye’de bu konuda önemli düzenlemeler arasında, “Tehlikeli Maddelerin Karayoluyla Taşınması Hakkında Yönetmelik”, “Tehlikeli Kimyasallar Yönetmeliği” ve “Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü Hakkında Yönetmelik” sayılabilir. Ayrıca, Avrupa Birliği ADR (Accord Dangereux Routier) düzenlemelerine uyum sağlanmalıdır.

2. Depo Tasarımı ve İnşaat

Tehlikeli madde deposunun tasarımı ve inşası, güvenlik açısından kritik bir öneme sahiptir:

  • Depo Yapısı: Depo yapısının, tehlikeli maddelere karşı dayanıklı malzemelerden inşa edilmesi gerekmektedir. Deprem, yangın ve patlama gibi risklere karşı dayanıklı olmalıdır.
  • Yangın Güvenliği: Depoda yangın güvenliği sistemlerinin bulunması zorunludur. Yangın söndürme cihazları, sprinkler sistemleri ve yangın alarmları, olası yangın durumlarında müdahaleyi kolaylaştırır.
  • Havalandırma: Depoda uygun havalandırma sistemleri kurulmalıdır. Bu sistemler, kimyasal buharların ve gazların birikmesini önleyerek güvenli bir çalışma ortamı sağlar.

3. Tehlikeli Maddelerin Sınıflandırılması ve Etiketlenmesi

Tehlikeli maddelerin doğru sınıflandırılması ve etiketlenmesi, güvenli depolama için hayati önem taşır:

  • Sınıflandırma: Tehlikeli maddeler, ADR (Tehlikeli Maddelerin Karayoluyla Uluslararası Taşınmasına İlişkin Avrupa Anlaşması) düzenlemelerine göre sınıflandırılmalıdır. ADR’ye göre tehlikeli maddeler, patlayıcılar, gazlar, yanıcı sıvılar, yanıcı katılar, oksitleyici maddeler, toksik maddeler, radyoaktif maddeler ve aşındırıcı maddeler gibi çeşitli kategorilere ayrılır.
  • Etiketleme: Tüm konteynerler ve ambalajlar, içerdikleri maddeleri net bir şekilde belirten etiketlere sahip olmalıdır. Bu etiketler, maddelerin tehlike derecesini ve gerekli önlemleri belirtir.

4. Depolama Koşulları

Tehlikeli maddelerin güvenli bir şekilde saklanabilmesi için uygun depolama koşulları sağlanmalıdır:

  • Sıcaklık ve Nem Kontrolü: Maddelerin stabil kalması için uygun sıcaklık ve nem koşulları sağlanmalıdır. Özellikle kimyasal maddeler, belirli sıcaklık ve nem aralıklarında saklanmalıdır.
  • Ayrı Bölümler: Uyumsuz maddeler, reaksiyon riskini minimize etmek için ayrı bölümlerde depolanmalıdır.

5. Güvenlik Prosedürleri

Depo içinde uygulanacak güvenlik prosedürleri, çalışanların güvenliğini sağlamak için titizlikle belirlenmelidir:

  • Acil Durum Planları: Yangın, sızıntı veya patlama gibi acil durumlar için detaylı planlar hazırlanmalı ve düzenli aralıklarla tatbikatlar yapılmalıdır.
  • Eğitim: Çalışanlar, tehlikeli maddelerle ilgili güvenlik eğitimi almalıdır. Bu eğitimler, maddelerin doğru şekilde taşınması, depolanması ve acil durumlarda nasıl hareket edilmesi gerektiğini kapsamalıdır.
  • Kişisel Koruyucu Donanım (KKD): Çalışanlar, tehlikeli maddelerle çalışırken uygun kişisel koruyucu donanım (KKD) kullanmalıdır. Bu donanımlar, kimyasal maddelerden kaynaklanan sağlık risklerini minimize eder.

6. Çevresel Etkiler

Tehlikeli maddelerin depolanması, çevresel etkiler açısından da değerlendirilmelidir:

  • Çevre Koruma: Depolama faaliyetleri, çevreye zarar vermeyecek şekilde düzenlenmelidir. Sızıntı ve atık yönetimi konularında çevre koruma önlemleri alınmalıdır.
  • Atık Yönetimi: Tehlikeli atıkların uygun şekilde yönetilmesi ve bertaraf edilmesi gerekmektedir. Atıkların doğrudan çevreye zarar vermesi engellenmelidir.

7. Risk Değerlendirmesi ve Denetim

Depo ve depolama süreçlerinin düzenli olarak risk değerlendirmesi ve denetimi yapılmalıdır:

  • Risk Analizi: Depolama işlemlerinin potansiyel riskleri analiz edilmeli ve bu riskler minimize edilmelidir. Bu analizler, olası tehlikeleri önceden belirleyerek gerekli önlemleri almayı sağlar.
  • Düzenli Denetimler: Depo ve depolama süreçleri düzenli olarak denetlenmelidir. Bu denetimler, mevzuata uyumu ve güvenlik prosedürlerinin etkinliğini kontrol eder.

8. İşaretlemeler ve Bilgilendirme

Depo içinde net ve görünür uyarı işaretlerinin kullanılması, güvenliği artırır:

  • Uyarı İşaretleri: Tehlikeli maddeler ve acil çıkışlar için net ve görünür uyarı işaretleri kullanılmalıdır. Bu işaretler, olası tehlikeler konusunda çalışanları bilgilendirir ve acil durumlarda yönlendirme sağlar.
  • Bilgilendirme: Çalışanlar ve ziyaretçiler, depo içinde uyulması gereken kurallar hakkında bilgilendirilmelidir. Güvenlik prosedürleri ve acil durum planları hakkında düzenli bilgilendirmeler yapılmalıdır.

Tehlikeli madde deposu kurarken bu hususlara dikkat edilmesi hem yasal gerekliliklere uyulmasını sağlar hem de çalışanların ve çevrenin güvenliğini korur. Bu şekilde, olası riskler minimize edilerek güvenli bir çalışma ortamı oluşturulabilir.

Alacağınız küçük önlemler ile büyük felaketleri önlemek sizin elinizde…

Gerçekleri Görmezden Gelmenin Bedeli Ağır Olur

Gerçekleri Görmezden Gelmenin Bedeli Ağır Olur

Birçok sektörde işler beklenildiği gibi gitmiyor. İşin içinde olan biri olarak, bu acı gerçekleri göz ardı etmek artık mümkün değil. Çeşitli zorluklar ve ekonomik dalgalanmalar, işletmeler için ayakta kalma mücadelesini her geçen gün daha da zor hale getiriyor. Ancak ilginç olan şu ki, bu durumu açıkça dile getirmek pek mümkün değil. Herkes kralın çıplak olduğunu biliyor ama nedenini kimse söyleyemiyor.

Sektördeki Mevcut Durum ve Zorluklar

Sektörümüz adeta kan ağlıyor. Her geçen gün artan maliyetler, hızla eriyen alım gücü ve ardı arkası kesilmeyen zincirleme reaksiyonlar, işletmeleri köşeye sıkıştırmış durumda. Fiyat artışları ve zam furyası, ekonomik belirsizlikle birleşince, işletmelerin sürdürülebilirliği ciddi bir tehdit altına giriyor. Birçok firma, ayakta kalabilmek için olağanüstü bir mücadele veriyor, fakat bu çabalar ne yazık ki yeterli olmayabilir. Batışlar ve işten çıkarmalar hızla artarken, sadece işletmeler değil, çalışanlar ve onların aileleri de bu durumdan derinden etkileniyor. Üstelik bu zincirleme reaksiyon, ülke ekonomisinde tamir edilmesi güç yaralar açmaya devam ediyor. Bu karanlık tablo, hepimizi derin düşüncelere sevk etmeli.

Gerçekleri Dile Getirmekten Kaçınmanın Bedeli

Maalesef, gerçekleri yansıtmaktan kaçınmak, sektördeki sorunları çözmek yerine daha da derinleştiriyor. Gurur mu, onur mu, bilmiyorum ama kimse durumu açıkça dile getirmeye cesaret edemiyor. Geçmişte yazdığım yazılara baktığınızda, bu sorunların nasıl görmezden gelindiğini açıkça görebilirsiniz. Ancak artık bu sessizliği bozmanın zamanı geldi. Sektörün içinde bulunduğu bu zor durum, sadece bir bireyin veya işletmenin sorunu değil; toplumsal bir sorun haline gelmiştir.

Zincirleme Reaksiyonun Etkileri

Zincirleme reaksiyon hızla devam ediyor. Bir işletmenin batması, tedarik zincirindeki diğer işletmeleri de olumsuz etkiliyor. İşten çıkarmalar, ekonomik durgunluğu daha da derinleştiriyor. Bu durum, sadece işletmeleri değil, aynı zamanda ekonomiyi de olumsuz etkiliyor. Tek hedef bütünü korumak olursa, bütünü asla koruyamayız. Herkesin kendi sorumluluğunu alması ve sorunları çözmek için adım atması gerekiyor.

STK Başkanları ve Önemli Sektör Paydaşlarına Çağrı

STK başkanları ve sektörün önemli paydaşlarının, durumu kamuoyuna açıkça ifade etmesi ve toplumun bu konuda bilinçlenmesi gerekiyor. Ülke olarak, bu ekonomik zorlukların üstesinden gelmek için bir araya gelmeli ve birlikte hareket etmeliyiz. Hep birlikte bir silkelenelim ve daha güçlü bir şekilde ayağa kalkalım aksi taktirde güçlünün daha güçlü hale geleceği aşikar lakin unutulmaması gereken sürdürülebilirlik ise topyekûn tüm tarafların kazanacağı bir sistem kurmak şart.

Kısa Özet; Sektörün içinde bulunduğu bu zor durumdan çıkmak için, gerçekleri görmezden gelmeyi bırakıp, çözüm yolları üzerinde odaklanmalıyız. Bu, sadece sektörün değil, aynı zamanda ekonominin ve toplumun da sürdürülebilirliğini sağlayacaktır.

Saha’ dan Bildiriyorum

Günümüz iş dünyasında, bireysel başarı ve kariyer hedefleri genellikle ön planda tutulurken, takımın gücü ve ekip ruhu bazen göz ardı edilebilir. Ancak gerçek şu ki, başarıya giden yolda bireylerin değeri kadar, ekip içindeki her bireyin katkısı da hayati öneme sahiptir. Her birimizin farklı yetenekleri ve bakış açıları vardır ve işte tam da bu çeşitlilik, bir takımın gücünü oluşturan temel unsurlardan biridir.

Gelin görün ki takımda her oyuncu kendisini vazgeçilmez zanneder ve tüm senaryoları bu yönde kurgular. Müsaadenizle çok sevdiğim bir hikâye ile yazıma devam etmek istiyorum.

Kimin İşi Hikayesi

Bir zamanlar bir şirkette, Patron ve onun ekibi olan Herkes, Birisi, Herhangi Biri ve Hiç Kimse adında dört çalışan bulunuyordu. Bir gün, Patron önemli bir görevi üstlenmeleri için bu dört kişiye talimat verdi. Görev netti: “Bu işi bitirin.”

Patron, Herkes’in bu işi yapacağından emindi çünkü Herkes her zaman güvenilir bir çalışandı. Ancak, Herkes bu işi Birisi’nin yapacağını düşündü. Sonuçta, Birisi bu tür işleri yapma konusunda yetenekliydi.

Öte yandan, Herhangi Biri de bu görevi yerine getirebilirdi; zira Herhangi Biri, bu işin üstesinden gelebilecek yetkinlikteydi. Fakat ilginç bir şekilde, Hiç Kimse bu görevi üstlenmedi.

Durum böyle olunca, Birisi bu duruma oldukça öfkelendi. Çünkü görevin herkesin sorumluluğunda olduğunu düşünüyordu. Herkes, bu işi Herhangi Biri’nin yapabileceğine inandı, ancak hiç kimse Herkes’in bu işin üstesinden tek başına gelemeyeceğini fark etmedi.

Sonuç olarak, Herhangi Biri’nin kolayca yapabileceği bir iş, Hiç Kimse tarafından yapılmadı. Ve Herkes, Birisi’ni suçladı çünkü iş tamamlanmamıştı.

Patronun Dersleri

Bu hikâyeden çıkarılması gereken önemli dersler var:

  1. Sorumluluk Paylaşımı: Patron, her bir çalışanının görev ve sorumluluklarını açıkça belirlemeli ve paylaşmalıdır. Belirsiz sorumluluklar, işlerin yapılmamasına yol açabilir.
  2. İş birliği ve İletişim: Ekibin her üyesi, iş birliği içinde çalışmalı ve iletişimi açık tutmalıdır. Herkesin sorumlulukları ve görevleri hakkında net olması, işlerin sorunsuz ilerlemesini sağlar.
  3. Takım Çalışması: Patron, takım içindeki her bireyin rolünü ve katkısını takdir etmeli, onların yeteneklerini doğru şekilde yönlendirmelidir. Herkesin güçlü yönlerini kullanarak ekip sinerjisi yaratmak, başarıyı getirir.
  4. Proaktif Yaklaşım: Her çalışan, sorumluluklarının bilincinde olmalı ve proaktif bir yaklaşım sergilemelidir. Hiç Kimse’nin işi yapmamasına karşı bir önlem olarak, herkesin görevlerini net bir şekilde anlaması sağlanmalıdır.

Bu hikâye, takım içinde her bireyin katkısının ve sorumluluğunun ne kadar önemli olduğunu gösterir. Herkesin üzerine düşeni yapması, takımın genel başarısını sağlar. Bireysel sorumlulukların yerine getirilmesi, takımın uyum içinde ve verimli bir şekilde çalışmasını mümkün kılar.

Şirketlere Kimin İşi ve Umursamazlık 5.0 farkındalık eğitimleri veriyorum. Hepimizin bildiği ama nasılsa birileri yapar diyerek yapmadığı o kadar detay çıkıyor ki anlatamam. Sorunlar neredeyse kronikleşmiş. Bir çoğumuzun çalıştığı firmada mutsuz olduğu, türlü bahaneler ile iş aradığı ve yeni bulduğu işte aradığını bulamadığı aşikâr.

Kurumsal iş dünyasında en büyük eksik Takım olamamak.

Takımın Gücü ve Ekip Ruhu

İş dünyasında ilerlerken, her ne kadar bireysel performans önemli olsa da gerçek başarı genellikle birtakım olarak elde edilir. Başarılı bir takım, her bir üyenin kendi alanında mükemmeliyeti sağlamasıyla değer kazanır. Kimi zaman bir proje üzerinde çalışırken, kimimizin yetenekleri öne çıkar; ancak bu, diğerlerinin katkısının önemsiz olduğu anlamına gelmez. Takımın her üyesi, kendi güçlü yanlarını ortaya koyarak, ortak hedeflere doğru ilerlemeyi sağlar.

Ekip ruhu dediğimiz kavram, sadece aynı çatı altında çalışan insanların bir araya gelmesi değil, birbirini tamamlayan, destekleyen ve motive eden bir dinamiktir. Her bireyin duygusal zekâ ve iş birliği becerileri, takımın uyum içinde çalışmasını sağlar. İyi bir liderlik, takım üyelerinin potansiyelini açığa çıkarır ve herkesin katkısını değerli kılar.

Ancak, ekip ruhu oluşturmak kolay değildir. İyi iletişim, empati ve açık iletişim kanalları, takım üyeleri arasında güvenin ve saygının gelişmesine yardımcı olur. Her birinin farklı deneyimleri ve bakış açıları olduğunu anlamak, takım içinde yaratıcılığı ve yenilikçiliği teşvik eder.

Her Takıma Güçlü Analitik Zekaya Sahip Bir ‘3. Göz’ Mutlaka Gereklidir

Modern iş dünyasında, rekabetin her zamankinden daha yoğun olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Şirketler, sürdürülebilir başarıyı yakalamak ve rekabet avantajını elde etmek için stratejik kararlar alırken her zamankinden daha dikkatli olmalıdır. Bu süreçte, güçlü analitik zekaya sahip bir “3. göz” olarak nitelendirilen bir profesyonel ekip üyesine sahip olmak, başarıya giden yolda kritik bir rol oynar.

Analitik zekâ, verileri anlama, yorumlama ve bu verilerden anlamlı sonuçlar çıkarma yeteneğidir. Bu yetenek, sorunları çözmek, fırsatları belirlemek ve stratejik kararlar almak için gereklidir. Analitik zekâ, sadece verileri toplamakla kalmaz, aynı zamanda bu verilerin iş hedeflerine nasıl entegre edileceğini ve kullanılacağını da belirler.  Bazen bildiğiniz tüm doğrular yanlış olabilir. Günümüz iş dünyasında alınan kararlar için rakiplerinizden her zaman 5 adım önde olmanız gerekmektedir. Görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymak sizi başarıya götüren yolda en büyük yoldaşınız olacaktır.

3. Gözün Rolü ve Önemi

Güçlü analitik zekaya sahip bir “3. göz”, takımın mevcut durumunu objektif bir şekilde değerlendirir ve ileride karşılaşılabilecek zorlukları öngörür. Bu kişi, verilere dayalı içgörüler sağlayarak takımın doğru ve etkili kararlar almasına yardımcı olur. Aile dışından lakin takımın içinde inisiyatif alacak bu rolün neden bu kadar önemli olduğuna dair birkaç neden sıralamak istiyorum.

  1. Veri Odaklı Karar Alma: Modern iş ortamında sezgisel kararlar yerini giderek veri odaklı karar almaya bırakıyor. Analitik bir zekâ, verileri analiz ederek takımın stratejik hedeflerine ulaşmasına yardımcı olur.
  2. Performans İzleme ve Değerlendirme: Takım performansını sürekli olarak izlemek ve değerlendirmek, başarı için kritiktir. Analitik bir zekâ, performans metriklerini analiz ederek verimlilik ve etkinliği artıracak önerilerde bulunur.
  3. Sorun Çözme ve İnovasyon: İş süreçlerinde karşılaşılan sorunlar ve tıkanıklıklar, analitik bir zekâ tarafından daha hızlı ve etkili bir şekilde çözülebilir. Ayrıca, bu kişi yenilikçi fikirlerin geliştirilmesine ve uygulanmasına katkıda bulunur.
  4. Rekabet Avantajı: Rakiplerin önünde olmak için, şirketlerin pazar trendlerini ve müşteri ihtiyaçlarını önceden tahmin etmeleri gerekir. Analitik zekâ, bu tür tahminleri yaparak şirketin stratejik avantaj elde etmesine yardımcı olur.

Güçlü analitik zekaya sahip bir “3. göz”, her takım için vazgeçilmez bir unsurdur. Bu rol, veriye dayalı karar alma süreçlerini güçlendirir, performansı artırır ve inovasyonu teşvik eder. Şirketler, bu tür yetenekleri ekiplerine dahil ederek rekabet avantajını artırabilir ve sürdürülebilir başarıyı yakalayabilir. Bu nedenle, her takımın bir “3. göze” sahip olması, iş dünyasında başarının anahtarlarından biridir.

Sonuç olarak, başarıya giden yol, bireysel başarıdan çok, birlikte başarabileceğimiz güçlü bir takım oluşturmayı gerektirir. Kimse tek başına her şeyi yapamaz. Değerli olan, herkesin kendini ifade edebildiği ve katkı sağlayabildiği bir ortam oluşturmaktır. Ekip ruhu sayesinde, zorlukları birlikte aşabilir, büyük hedeflere ulaşabiliriz. Unutmayalım ki, her bireyin varlığı ve katkısı, takımın başarısında kritik bir rol oynar.

Modern Depo Yönetimi

Elbette Depo kimsenin tekelinde değil her görüşe saygı duyuyorum, lakin neredeyse benim ve birkaç dostum dışında kimsenin umursamadığı depolar ne oldu da bu kadar kıymetlendi sorusunu sorarak yazıma başlamak istiyorum. Hoş bana sorarsanız depo süreçleri için henüz yolun başındayız ve kıymetlenmiş bir şey yok sadece kopyala yapıştır ile ‘’MIŞ’’ gibi yapılıyor.

Düne kadar işletme sahipleri depolarının yerini bilmedikleri gibi, depo yönetiminde çalışan personellere de hamal gözüyle bakarlardı.

Özellikle fabrikalarda, depocular akşama kadar ne iş yapıyorlar söyleyin depocular yapsın kavramı son bulmuş değil.

Hemen örneklendirmek istiyorum fabrikada acil bir şey alınacak olduğunda nedense herkesin çok işi olur, fabrika müdürüne olay yansır ve fabrika müdürü gidecek kimse olmadığı için depoculardan birisi gitsin talimatı verir.

Diğer bir örnek rica ile fabrikaya bir personel alınacaktır üst yönetim ricacıyı kıramaz ve personel işe alınır İK yöneticisi yönetime sorar nerede işe başlatacağız personel vasıfsız, Yönetim düşünmeden cevaplar yollayın depoya orada çalışsın.

Bir örnekte sipariş tarafından vermek istiyorum, fabrikalarda planlama bölümü, satın alma bölümü olmasına rağmen bazı önemsiz gibi görünen sarf malzeme ve yardımcı malzemelerin stokları her zaman depo tarafından sipariş verilerek takip edilmesi istenilir, neden depo bu malzemeleri sipariş ediyor bu ay kaç adet eldiven, bant, streç, koli ve yardımcı malzeme kullanılacağını depo yöneticisi nereden bilecek soruma verilen net cevap onlar stokların içerisinde onlar bilmeyecekte ben mi bileceğimden öte gitmez.

Ben yıllardır Depo Ne Değildir sorusunu her bulduğum fırsatta sormaya devam ediyorum, Depo hakkında yorum yapmadan önce depo ne değildir bu kavramını yönetimden, güvenlik görevlisine kadar öğretmemiz şart. Yoksa KPI ile yönetilmeyen şirketler günü kurtarıp büyüdüklerini sanmaya devam ederler, oysa büyümek ve şişmanlamak şirketler için aynı şeyi ifade etmez.

Çok verdiğim bir örneği tekrarlamak isterim 82 milyona satılan bir Bugatti marka aracın deposunda yakıt olmaz ise o araba ne işe yarar, şimdi algıyı genişleterek nitelikli personel tarafına değinelim aynı aracın deposuna benzin yerine mazot koyan bir personelin işletmenize ne kadar zarar vereceğini düşünebiliyor musunuz?

Şunu asla unutmayın stoklarınızdaki ürünler cebinizdeki paradan daha önemlidir, cebinizdeki para sadece sizin sorumluluğunuzdadır ve hesabı kendinizden başkasına vermek zorunda olmazsınız, oysa stoklarınızdaki mamul, yarı mamul, hammadde için Devlet kurumları dahil olmak üzere birçok yere hesap vermek zorunda kalabilirsiniz.

Depolar dünden bugüne dünyada değişim göstermeye devam ededursun peki ülkemizde şirket yönetimlerinin depo algısındaki değişim hızı dünya ile aynı orantıda mı sorusuna ben yazımın başında görüş beyan etmiştim.

Depolar kurgulanırken bakmamız gereken çok fazla detay vardır, her detayı en ince ayrıntısına kadar inceleyip planlarınızı 10 yıllık periyodlar halinde yaparsanız başarı tesadüften çıkmış olur. Depolar yaşayan organizmalardır umursamayıp değişim zamanı gelmiş rafınızı değiştirmemenizin sonucu ölüm olabileceği gibi bir streç makinesi işletmenize tahmininizden çok daha fazla zaman ve para kazandırabilir.

Bizler yıllarca depolarda manuel stok kartları ile binlerce kalem ürünü o günün şartlarında yönetmeyi başardık bu başarıdaki en önemli unsur bizim sahada aktif olmamız ve sürekli kendimizi geliştirmek için öğrenme azmimizdi. Finans ve muhasebe dersleri gibi gözüken lakin bir depo yöneticisinin bilmesinde yarar gördüğüm varlık hesaplarına sizce ülkemizde kaç tane depo yöneticisi hakimdir.

  • 150 İLK MADDE ve MALZEME
  • 151 YARI MAMULLER- ÜRETİM
  • 152 MAMULLER
  • 153 TİCARÎ MALLAR
  • 157 DİĞER STOKLAR
  • 158 STOK DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ KARŞILIĞI (-)
  • 159 VERİLEN SİPARİŞ AVANSLARI

Depo yöneticisinin bu hesapları bilmesi ne işimize yarayacak dediğinizi duyar gibiyim, ülkemde maliyenin sorulması gereken soruları zamanında ve yerinde sormadığından dolayı hiçbir işinize yaramayacak demekten öte cevabım olamaz, oysa o sorular işletmelere sorulmuş olsaydı işte o zaman SSH stoklarını, üretim ve ürün stoklarınızı ayırmak zorunda kalırdınız. Detaylı öğrenim için mali müşavirinize danışmanızda yarar var.

Depo hakkında yazacak veya söyleyecek çok şey var, depolar için bizim görüşümüz 25 yıldır değişmedi değişmeyecekte, depolar bir işletmenin kalbidir buna göre kurgunuzu yaparsanız işletmeniz kazanır dolayısı ile kazanan tarafta olursunuz.

Depolar son zamanlarda herkesin gündeminde, pandemi ile kartlar yeniden dağıtıldı, sıfır stok ile üretim yapma modelinin dâhisi Japonlar bile bugün evleri başta olmak üzere buldukları her şeyi stokluyorlar.

Yeni trend modern depo yönetimi kavramı.

Yapay zekalarla, robotlarla yönetilen neredeyse insansız sevkiyat hazırlayan depo örnekleri ülkemizde ve dünyada elbette var lakin insan gücünün çok ve ucuz olduğu bir dünyada bu depoların sayıları her zaman sınırlı sayıda kalacaktır. Devir manuel stok kartları ile yönetilme devrini çoktan geçti, yapay zekâ ve robotlara harcayacağınız paranız yoksa sizin için en ucuz ve geçerli yol depolarınızda modern depo yönetimini benimseyerek hayata geçirmenizdir.

Nedir bu modern depo yönetimi sorusunun cevabı için siz davet edin biz icabet edelim ve kahve eşliğinde detaylı aktarım yapalım.

Sevgiyle kalın…

Süreç Yönetimi

Tedarik Zinciri

Dünya’da Tedarik zinciri sekteye uğramış durumda Covıd 19 döneminde yaşadıklarımız dünyanın şirazesinin kaydığını gözler önüne serdi. İnsanoğlu bir kere daha çip krizi ile ham maddenin önemini anlamış gibi olsa da dün yaşadıklarımız yarınların habercisi gibi. Joe Biden;  Long Beach Limanı ile bitişiğindeki Los Angeles Limanı için 24 saat çalışma kararı almış olsa da Tedarik zincirinin bir halkası olan üretim ve depolama doğru planlanmadığı taktirde limanların 24 saat çalışması mutlaka sekteye uğrayacaktır.
Unutmayalım üretmezsek, sevk edemeyiz…

Son zamanlarda detayları kaçırıyor yani bütünü görmemekte ısrar ediyor olabilir miyiz? Hadi gelin kendisinden sıkça söz edilen çip krizine birazcık değinelim. Aslında Çip denilen şey üzerinde bilgi akışını sağlayan bir iletişim aracı kendisi çok küçük olsa da verdiği komutlar büyük olmalı ki kocaman arabaların, iş makinelerinin, uçakların, tren ve gemilerin, cep telefonlarının ve hayatımızda olmazsa olmaz birçok dijital nesnenin üretimini sekteye uğratıyor. Fransız araç üretim devi çip krizi nedeniyle bu yıl 500 bin araç üretemeyeceğini şimdiden açıkladı bu açıklama ile üretimin küçüleceği fiyatların artacağı ve bazı insanların işini kaybedeceğini anlamak çok zor olmasa gerek demek ki neymiş sadece araba üretmek ile bir yere varamıyormuşuz, tedarikçilerimizi, paydaşlarımızı, çalışanlarımızı geliştirmezsek başarısızlık kaçınılmaz oluyormuş. En zayıf halkanız kadar güçlüsünüz sözünü ilaveten neyiniz eksikse siz ona muhtaçsınız sözünü de eklemekte yarar görüyorum.

Konu hazır üretim ve teknolojiye gelmişken her zaman sorduğum o soruyu gelin yineleyelim. Süreçlerinize ne kadar hakimsiniz? Üretim başta olmak üzere teknoloji hayatımızın baş köşesindeki yerini almış gibi gözükse de dijitalleşmek isteyen firmalar yazılım konusunda endişe duyduklarını dile getiriyorlar.

Dijitalleşmek için yapılması gereken en önemlisi önce siz sürece inanacaksınız.

Sonra personelinizi bu sürecin sonunda işlerin kolaylaşacağına razı edeceksiniz.

Tedarikçi ve müşteriniz başta olmak tüm paydaşlarınızı oyuna dahil edeceksiniz.

Sizi çok iyi anlayan bir yazılım firmasını bulup istediklerinizi önce kâğıda dökeceksiniz sonra yol haritanızı belirleyerek yazdıklarınızı dijitalleştireceksiniz.

Biraz karmaşık gibi gelebilir lakin ben dijitalleşeceğim demekle bu işlerin olamayacağını dijitalleşmenin bir ekip işi olduğunu bu işe sadece para yatırmakla başarılı olunamayacağını işi sahiplenmezseniz paranızın ve zamanınızın çöp olabileceğini kısaca anlatmaya çalıştım.

Gelişim yolculuğuna çıkmadan önce plan yaparsanız ‘’Zaman yönetim’’ süreç aşamasını geçmiş bir basamak çıkmış olursunuz. Gelişim yolculuğumuzda E-Ticaretin ve Teknolojinin geldiği bu noktada en önemli unsurun zaman olduğunu hepimiz yaşayarak deneyimledik.

Madem konu zamana geldi oldum olası kargo teslimatlarında anlatım bozukluğu olduğunu düşünenlerdim, oysa kargo firmalarının sisteminde şöyle bir uygulama olsaydı;

-Ultra acil (Param var hemen ışınla)

-Çok Acil (Ne yapalım kargo parası neyse ödeyeceğiz akşamüzeri olmadı en geç sabah bende olsun)

-Acil (Lütfen kargo parası çok olmasın ertesi sabah teslim olmasa da akşam ben şubeye gelir alırım)

-Sağlam, sağlıklı ve taahhüt ettiğiniz zamanda getirin de gerisi mühim değil. (Kargo Parasını ben ödeyim ama ürünün içinden alın siz ödemiş gibi yaparız size bırakıyorum ne zaman isterseniz teslim edersiniz.)

Ben ısrarla teslim şekillerinin bu şekilde olması gerektiğini savunanlardanım.

Konu hız olunca Depo yönetimi inanılmaz önem arz ediyor, peki hız önemli değilse Depo yönetimi önemini mi yitiriyor?

Aslında Depo Yönetim Sistemleri ile işlerin kolaylaşacağını hepimiz biliyoruz.

Sadece şirketinize sistem almak sizce yeterli mi sorusunun cevabı aslında çok basit, sistemi kullanacak her şartta insan olduğuna göre sisteme yaptığınız yatırımların çöp olmasını istemiyorsanız lütfen insana yatırım yapınız demeye devam ediyorum.

Konu depo olunca söyleyecek çok sözümüz oluyor taktir edersiniz ki 25 yıldır sektörün içinde görmediğimiz duymadığımız şey kalmadı.

Linkte https://youtu.be/O7RWpLKj_ms Kısa bir video bulunuyor lütfen orada bulunan sorulara cevap vermeye çalışınız olurda ihtiyaç duyarsanız lütfen bana ulaşınız, Gelip 3. Göz olarak bir çayınızı içip işletmenizin gerçek ihtiyacını belirleyelim sonrasında size raporlama yapalım yeni yıl aslında işletmeler için en güzel başlangıç noktası.

Bu süreç özellikle üretim yapan firmaları, E-Ticaret firmalarını, küçük ve büyük işletmeleri yakından ilgilendiriyor unutmayın biz sadece size sizin bildiklerinizi ve gördüklerinizi anlatacağız tek fark uzman gözüyle gördüklerimiz sizin görüp görmezden geldikleriniz olabilir.

Yazının sonuna birazcık reklam aldım ama idare edersiniz artık 🙂

Dip not; Duymaktan hoşlanmayacağınız şeyleri raporlayacağımız için kendinizi hazır hissetmiyorsanız lütfen aramayınız.

Saygılarımla…

Teldeki Cambaz

Fortune 500 Türkiye listesi açıklanmış hadi gelin ilk 10 şirkete bakalım. 

1-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş (TÜPRAŞ) – 89,6 Milyar TL 

2-Enerji Piyasaları İşletme A.Ş – 87,9 Milyar TL 

3-Türk Hava Yolları A.O – 75,1 Milyar TL 

4-Petrol Ofisi A.Ş. – 53,6 Milyar TL 

5-Opet Petrolcülük A.Ş. – 46,3 Milyar TL 

6-BİM Birleşik Mağazacılık A.Ş – 40,2 Milyar TL 

7-Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. – 39,2 Milyar TL 

8-Ahlatcı Kuyumculuk San. Ve Tic. A.Ş. – 34,7 Milyar TL 

9-Arçelik A.Ş – 31,9 Milyar TL 

10-Rönesans İnşaat – 28,7 Milyar TL 

Bu rakamlar bize ne anlatmak istiyor? 

Dünya üzerindeki binlerce şirketten sadece 1 tanesinin bile bizim ilk 10 şirketimizden daha kıymetli olduğunu. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yere geldim. Başka söze gerek var mı? 

Başka söze gerek olmasa da müsaadenizle ben yine de yazmaya devam etmek istiyorum. 

Asla toz kondurmadığımız milliyetçilikten ve bazı değerlerimizi sürekli ısıtıp gündemde tutmaktan vazgeçmediğimizin farkındasınızdır, oysa adamlar gelip ilk 10 şirketimizi borsada alsalar ülkemizde istedikleri gibi fırtına estirebilirler. Zaten öyle diyenlere biliyorum farkındayım ve defalarca yazdım yazmaya da devam edeceğimi söylemek istiyorum. 

Küçük bir örnek vermek istiyorum. 

-Tüpraş 100-109 TL aralığına sıkışmış durumda hisse olması gereken değerin %50 altında ilk sıradaki şirkete baktığımızda durumumuz çok net ortadayken hangi milliyetçilikten söz edebiliriz? Kaldı ki bu hisse daha birkaç ay önce 70 TL civarındaydı. 

Ülke değerlerine maalesef sahip çıkamıyoruz. 

Bizim işimiz lojistik, ekonomiyi bırakıp biraz da lojistik kısmına değinelim istiyorum. 

– Dünya armatörleri altın yılını yaşıyorken bizim armatör ve lojistik firmalarımız can çekişiyor ve biz üç kuruş kazanan birkaç firma ismi duyunca seviniyoruz sizce böyle mi olmalı? 

Peki nasıl olmalı diyenlere. 

Önce rekabet ortamına bakmak zorundayız, rekabet şartlar eşitse rekabet sayılabilir. Rekabet deyince aklıma yaşadığım bir hikâye geliyor müsaadenizle aktarıp kaldığım yerden devam etmek istiyorum. 

Yıllar önce henüz bir çocukken okullar arası 5 kilometre koşu var son düzlük artık 1 kilometre ya var ya da yok. Bir aracın içinden iki öğrenci indi ve bilin bakalım o koşuyu kim kazandı? 

O gün öğrendim ki spor dahil birçok düzen bozulmaya başlamış üzerinden 40 seneden fazla geçti ve bu bozulma tüm hızıyla devam ediyor. 

Müsaadenizle kaldığım yerden devam ediyorum kânun koyucular rekabetin içeride değil dışarıda olduğunun mutlaka farkına varmalılar. Bulunduğumuz coğrafya çok iyi analiz edilmeli ve bilim insanları gibi bu sektöre gerçekten emek vermiş kimselerden yorum ve öneri almak şart. 

Birlik ve beraberlik sağlanmalı bizim petrol kuyularımız olmadığını hepimiz biliyoruz, henüz enerji için güneş ve rüzgârı kullanamıyoruz. O halde ne yapmalıyız sevk araçlarını doğru rotalarla yönlendirmeli ve maksimum doluluk oranı ile kullanmalıyız. 

Bu kadar liman var her yerimiz deniz ama biz denizlerimizi kullanamıyoruz diye iddia edenlerdenim. 

Tren deseniz dünyada raylar üzerinde 2 katlı konteynerler taşınıyor biz henüz bir tanesini taşımayı beceremedik, yalan mı? 

Hava yolu derseniz komik olmayın dünya bizi kıskanıyor desem sanırım yeterli olacaktır. 

Ülke olarak önce üretmeliyiz, sonra üreten firma sahiplerine “Siz üreticisiniz, herkes en iyi bildiği işi yapsın.” mantalitesini  anlatıp doğru aktarım merkezleri kurup mikro dağıtımlarla kazanmaya başlamalıyız. 

İşi öğrendikten sonra yurtdışı ile rekabet edecek seviyeye gelmiş katma değerli işlere daha emin adımlarla yürümüş olacağız diye düşünüyorum. 

Dünyanın bize ihtiyacı var, ben bunu kabul ediyorum. Siz de dünyanın bizi arka bahçesi gibi kullandığını kabul edin, anlaşalım diyorum. 

Son olarak; 

Büyük ülke anlayışı için biraz geriden filmin tamamına bakmanızı öneriyorum. 

Yıllardır söylediğim bir şey var teldeki cambaza bakma huyumuzdan vazgeçmek zorundayız. Biz teldeki cambaza bakarken yıllar su misali gelip geçiyor. 

Bakalım sabah nasıl bir gündeme uyanacağız.

Sevgiyle Kalın. 

Neler Oluyor?

Her zaman olduğu gibi kontrolsüz güç, güç değildir diyerek yazıma başlamak istiyorum. Hadi gelin önce sorunlarımızı yüksek sesle ele alalım.

-Taşıma sektöründe neler oluyor tam anlamıyla biliyor muyuz?

-Sektör oyuncularının hedefleri nedir, sektörde gidecek ne kadar yol var, kim neden neye iştah kabartıyor, lojistik sektörünün ne kadar yatırıma ihtiyacı var?

 -Nereye, ne kadar yatırım yapılmalı?

-Sektörün mevcut büyüklüğü ne kadar? Bu sorunun cevabı tam olarak kim ya da kimler tarafından biliniyor?

-Örnek:

-Yılda kaç koli taşınıyor, sektörde kaç araç var, taşıma kapasitemiz ne kadar, kaç m2 depo mevcut, ne kadar katma değerli iş yapılıyor?

-Soğuk hava taşımacılığı, ADR, gıda, giyim, kozmetik vb. taşınan ürünlerin sektör üzerindeki ağırlığı, kapladığı alan, ne kadar?

-Kaç personel bu sektörlere hizmet ediyor, hangi saatler arası toplama ve teslimat yapılıyor, toplamalar en çok hangi şehirlerden hangi şehirlere yapılıyor, mikro dağıtım konusunda neredeyiz ve ne kadar dijitalleştik?

-2021 – 2025 yılları arasında lojistik sektöründe ne kadar büyüme bekleniyor ve bu konuda yapılan planlamalar neler? Diğer bir deyimle gidilecek ne kadar yolumuz var?

-Sektörde depolama, taşıma, son nokta dağıtım gibi ana kalemlere bakıldığında aksayan yerler tam olarak biliniyor mu?

-Pandemi süreci hiç tartışmasız dünya düzenini değiştirdi ve yakın bir zamana kadar lojistik sektöründe kargo diye tabir ettiğimiz alana yeni oyuncu giremez diye konuşuluyorken bugün sektöre yeni oyuncular girmek için sıra bekliyor. Ancak pandemi bir ömür sürmeyeceğine göre yapılan bu yatırımların çöp olması kaçınılmazdır diye düşünüyorum. Bu durumda şu soru ortaya çıkıyor, gelecek dönemde kim ya da kimler ayakta kalacak?

Ya da Batacak?

-Şirketler varlıklarını sürdürebilmek, kâr edebilmek ve büyüyebilmek için hangi stratejileri hayata geçirip nasıl bir yol izleyecekler diğer bir deyimle yol haritalarını hangi mastara göre hizalayacaklar?

Biraz da çözüm odaklı konuyu ele alalım istiyorum.

Sanıyorum sektörde aksaklığa uğramayan bir yer yok gibi. Olaylara biraz pozitif bakacak olursak sorun da belli çözüm de diyebiliriz. Öyleyse ilk ve en önemli sorunumuz mevzuat…

Nasılsa kimse kontrol etmiyor zihniyetinin sebep olduğu adaletsiz rekabet sektörün önündeki en büyük engel. Bu koşullar içinde yalnızca günü kurtarmaya devam ediyoruz. Büyüdük mü, şişmanladık mı? Lütfen bu soruyu kendinize sorup rakamlar ile cevap veriniz bir kurumu yöneten de ve denetleyen de aynı kişi olduğu sürece lütfen başarı ve samimiyet aramayınız. Küçük bir öneri, zaten olmazsa olmazımız, kendinizi denetleyecek gerçek kişilerle iş birliği yapınız.

Yapılması gerekenler aslında çok basit değil lakin karamsar olmayın çözümsüz de değil. Dijitalleşmenin ve teknoloji 4.0 ‘ın konuşulduğu bir dünyada kontrolsüzlük kavramı kabul edilebilecek bir olgu değil, yazımın başında söylediğim gibi “kontrolsüz güç güç değildir.” Bu sorunlarımıza çözümü devlet tekelinde bulamazsak korkarım her şartta çok yakında ya batan ya da yurt dışına satılan birçok kargo firmasını görmeye hazırlıklı olmalıyız diye düşünüyorum.

Diğer bir gündem maddemiz E-Ticaret mi, E- İhracat mı?

Bir ülke ham maddeyi alıp üretip mamule dönüştürmez ise büyümesi mümkün değildir. Büyümeyi sağlamak için katma değerli işler yapılmalı ve önce ülkenin kendisi doyurulmalı, sonraki adım da ise ihracat yapılmalıdır. Özellikle gelişen ve yönünü dijitalleşmeye çeviren dünya düzeninde ülke olarak e- ihracatımızı en üst noktaya taşımalıyız ve 11. kalkınma planındaki hedefleri yerine getirmek ve daha iyisi için beraberlik ve iş birliğini sağlamalıyız.

Öte yandan e- ticaret konusunu incelediğimizde e – ticarette iş modellerinin her gün kendisini yenilediğini ve bugün artık makineler arası siparişten bahsetmeye başladığımız iş modellerinden konuşabildiğimizi görüyoruz. Bu iş modellerinden kısaca bahsedecek olursak:

  • B2B ‘Business to Business’ İşletmeden İşletmeye
  • B2C  ‘ Business to Consumer’ İşletmeden Tüketiciye–
  • C2C ‘Consumer to Consumer’ Müşteriden Müşteriye
  • B2G ‘Business to Government’ İşletmeden Devlete
  • M2M ‘Machine to Machine’ Makineler Arası

Gördüğümüz gibi e-ticaret için farkında olmadan pek çok teslimat şekli üretmişiz. Dipnot “M2M” nereden çıktı diyenlere pek yakında size gerek kalmadan buzdolabı süt, çamaşır makinesi deterjan siparişi verecek bilginize. Zaten veriyor da…

Sonuç olarak pandemi ile gündeme gelen lojistik sektörü için gidilecek çok yol var ister üreten ister ihracat yapan, ister e-ticaret işine giren ve hatta isterse şirketinin önünde satış ofisi açan firma olsun kim ne yaparsa yapsın yolu mutlaka lojistik ile kesişecektir.

 Lojistik firmalarının yapması gerekenler;

Uzun vadede kazanmak için yol haritasını doğru belirlemek.

Bu yola çıkarken bu işin bir maraton olduğunu unutmamak ve kısa süreli çözümler ve günlük kazançlar yerine; Kalıcı çözümler ile uzun vadeli kazançlara odaklanmak. Aynı zamanda bu süreçlerin doğru işlemesi için öncelikle en önemli yatırımın kalifiye personel olduğunu, sonrasında teknoloji yatırımın çok büyük önem taşıdığını kavramak. Öte yandan rakipleri ile birlikte gelişmek zorunda oldukları gerektiğinin de farkında olmak. Unutmadan Kendi Forklift operatörünü yetiştirmezseniz 5 yıla kalmaz operasyonlara kendiniz çıkarsınız.

Başarı için birlik ve beraberlik şart. Aynı istikamete giden iki yarım araç yerine ortak akılla yönetilip sevk edilecek tek araç ülkeye ve işletmelere daha fazla değer katacaktır. Bu sebeple bakış açınızı buraya doğru yönlendirmenizi rica ediyorum. Depolarınızı ekipmanlarınızı hatta personellerinizi ortak payda da buluşturmayı ihmal etmeyin.

Birlik ve beraberlik yapamıyoruz diyorsanız biz buradayız. Arayın ortak noktada kazançların eşit dağıtıldığı projeleri sizlere sunalım. Hedefimiz dün olduğu gibi yarın da dostu dost ile buluşturup kaybedenin olmadığı bir dünya oluşturmak.

Sağlıklı Günlerde Lojistikle Kalın

Recep Koca