Teldeki Cambaz

Fortune 500 Türkiye listesi açıklanmış hadi gelin ilk 10 şirkete bakalım. 

1-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş (TÜPRAŞ) – 89,6 Milyar TL 

2-Enerji Piyasaları İşletme A.Ş – 87,9 Milyar TL 

3-Türk Hava Yolları A.O – 75,1 Milyar TL 

4-Petrol Ofisi A.Ş. – 53,6 Milyar TL 

5-Opet Petrolcülük A.Ş. – 46,3 Milyar TL 

6-BİM Birleşik Mağazacılık A.Ş – 40,2 Milyar TL 

7-Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. – 39,2 Milyar TL 

8-Ahlatcı Kuyumculuk San. Ve Tic. A.Ş. – 34,7 Milyar TL 

9-Arçelik A.Ş – 31,9 Milyar TL 

10-Rönesans İnşaat – 28,7 Milyar TL 

Bu rakamlar bize ne anlatmak istiyor? 

Dünya üzerindeki binlerce şirketten sadece 1 tanesinin bile bizim ilk 10 şirketimizden daha kıymetli olduğunu. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yere geldim. Başka söze gerek var mı? 

Başka söze gerek olmasa da müsaadenizle ben yine de yazmaya devam etmek istiyorum. 

Asla toz kondurmadığımız milliyetçilikten ve bazı değerlerimizi sürekli ısıtıp gündemde tutmaktan vazgeçmediğimizin farkındasınızdır, oysa adamlar gelip ilk 10 şirketimizi borsada alsalar ülkemizde istedikleri gibi fırtına estirebilirler. Zaten öyle diyenlere biliyorum farkındayım ve defalarca yazdım yazmaya da devam edeceğimi söylemek istiyorum. 

Küçük bir örnek vermek istiyorum. 

-Tüpraş 100-109 TL aralığına sıkışmış durumda hisse olması gereken değerin %50 altında ilk sıradaki şirkete baktığımızda durumumuz çok net ortadayken hangi milliyetçilikten söz edebiliriz? Kaldı ki bu hisse daha birkaç ay önce 70 TL civarındaydı. 

Ülke değerlerine maalesef sahip çıkamıyoruz. 

Bizim işimiz lojistik, ekonomiyi bırakıp biraz da lojistik kısmına değinelim istiyorum. 

– Dünya armatörleri altın yılını yaşıyorken bizim armatör ve lojistik firmalarımız can çekişiyor ve biz üç kuruş kazanan birkaç firma ismi duyunca seviniyoruz sizce böyle mi olmalı? 

Peki nasıl olmalı diyenlere. 

Önce rekabet ortamına bakmak zorundayız, rekabet şartlar eşitse rekabet sayılabilir. Rekabet deyince aklıma yaşadığım bir hikâye geliyor müsaadenizle aktarıp kaldığım yerden devam etmek istiyorum. 

Yıllar önce henüz bir çocukken okullar arası 5 kilometre koşu var son düzlük artık 1 kilometre ya var ya da yok. Bir aracın içinden iki öğrenci indi ve bilin bakalım o koşuyu kim kazandı? 

O gün öğrendim ki spor dahil birçok düzen bozulmaya başlamış üzerinden 40 seneden fazla geçti ve bu bozulma tüm hızıyla devam ediyor. 

Müsaadenizle kaldığım yerden devam ediyorum kânun koyucular rekabetin içeride değil dışarıda olduğunun mutlaka farkına varmalılar. Bulunduğumuz coğrafya çok iyi analiz edilmeli ve bilim insanları gibi bu sektöre gerçekten emek vermiş kimselerden yorum ve öneri almak şart. 

Birlik ve beraberlik sağlanmalı bizim petrol kuyularımız olmadığını hepimiz biliyoruz, henüz enerji için güneş ve rüzgârı kullanamıyoruz. O halde ne yapmalıyız sevk araçlarını doğru rotalarla yönlendirmeli ve maksimum doluluk oranı ile kullanmalıyız. 

Bu kadar liman var her yerimiz deniz ama biz denizlerimizi kullanamıyoruz diye iddia edenlerdenim. 

Tren deseniz dünyada raylar üzerinde 2 katlı konteynerler taşınıyor biz henüz bir tanesini taşımayı beceremedik, yalan mı? 

Hava yolu derseniz komik olmayın dünya bizi kıskanıyor desem sanırım yeterli olacaktır. 

Ülke olarak önce üretmeliyiz, sonra üreten firma sahiplerine “Siz üreticisiniz, herkes en iyi bildiği işi yapsın.” mantalitesini  anlatıp doğru aktarım merkezleri kurup mikro dağıtımlarla kazanmaya başlamalıyız. 

İşi öğrendikten sonra yurtdışı ile rekabet edecek seviyeye gelmiş katma değerli işlere daha emin adımlarla yürümüş olacağız diye düşünüyorum. 

Dünyanın bize ihtiyacı var, ben bunu kabul ediyorum. Siz de dünyanın bizi arka bahçesi gibi kullandığını kabul edin, anlaşalım diyorum. 

Son olarak; 

Büyük ülke anlayışı için biraz geriden filmin tamamına bakmanızı öneriyorum. 

Yıllardır söylediğim bir şey var teldeki cambaza bakma huyumuzdan vazgeçmek zorundayız. Biz teldeki cambaza bakarken yıllar su misali gelip geçiyor. 

Bakalım sabah nasıl bir gündeme uyanacağız.

Sevgiyle Kalın.