Dünya’da Tedarik zinciri sekteye uğramış durumda Covıd 19 döneminde yaşadıklarımız dünyanın şirazesinin kaydığını gözler önüne serdi. İnsanoğlu bir kere daha çip krizi ile ham maddenin önemini anlamış gibi olsa da dün yaşadıklarımız yarınların habercisi gibi. Joe Biden; Long Beach Limanı ile bitişiğindeki Los Angeles Limanı için 24 saat çalışma kararı almış olsa da Tedarik zincirinin bir halkası olan üretim ve depolama doğru planlanmadığı taktirde limanların 24 saat çalışması mutlaka sekteye uğrayacaktır. Unutmayalım üretmezsek, sevk edemeyiz…
Son zamanlarda detayları kaçırıyor yani bütünü görmemekte ısrar ediyor olabilir miyiz? Hadi gelin kendisinden sıkça söz edilen çip krizine birazcık değinelim. Aslında Çip denilen şey üzerinde bilgi akışını sağlayan bir iletişim aracı kendisi çok küçük olsa da verdiği komutlar büyük olmalı ki kocaman arabaların, iş makinelerinin, uçakların, tren ve gemilerin, cep telefonlarının ve hayatımızda olmazsa olmaz birçok dijital nesnenin üretimini sekteye uğratıyor. Fransız araç üretim devi çip krizi nedeniyle bu yıl 500 bin araç üretemeyeceğini şimdiden açıkladı bu açıklama ile üretimin küçüleceği fiyatların artacağı ve bazı insanların işini kaybedeceğini anlamak çok zor olmasa gerek demek ki neymiş sadece araba üretmek ile bir yere varamıyormuşuz, tedarikçilerimizi, paydaşlarımızı, çalışanlarımızı geliştirmezsek başarısızlık kaçınılmaz oluyormuş. En zayıf halkanız kadar güçlüsünüz sözünü ilaveten neyiniz eksikse siz ona muhtaçsınız sözünü de eklemekte yarar görüyorum.
Konu hazır üretim ve teknolojiye gelmişken her zaman sorduğum o soruyu gelin yineleyelim. Süreçlerinize ne kadar hakimsiniz? Üretim başta olmak üzere teknoloji hayatımızın baş köşesindeki yerini almış gibi gözükse de dijitalleşmek isteyen firmalar yazılım konusunda endişe duyduklarını dile getiriyorlar.
Dijitalleşmek için yapılması gereken en önemlisi önce siz sürece inanacaksınız.
Sonra personelinizi bu sürecin sonunda işlerin kolaylaşacağına razı edeceksiniz.
Tedarikçi ve müşteriniz başta olmak tüm paydaşlarınızı oyuna dahil edeceksiniz.
Sizi çok iyi anlayan bir yazılım firmasını bulup istediklerinizi önce kâğıda dökeceksiniz sonra yol haritanızı belirleyerek yazdıklarınızı dijitalleştireceksiniz.
Biraz karmaşık gibi gelebilir lakin ben dijitalleşeceğim demekle bu işlerin olamayacağını dijitalleşmenin bir ekip işi olduğunu bu işe sadece para yatırmakla başarılı olunamayacağını işi sahiplenmezseniz paranızın ve zamanınızın çöp olabileceğini kısaca anlatmaya çalıştım.
Gelişim yolculuğuna çıkmadan önce plan yaparsanız ‘’Zaman yönetim’’ süreç aşamasını geçmiş bir basamak çıkmış olursunuz. Gelişim yolculuğumuzda E-Ticaretin ve Teknolojinin geldiği bu noktada en önemli unsurun zaman olduğunu hepimiz yaşayarak deneyimledik.
Madem konu zamana geldi oldum olası kargo teslimatlarında anlatım bozukluğu olduğunu düşünenlerdim, oysa kargo firmalarının sisteminde şöyle bir uygulama olsaydı;
-Ultra acil (Param var hemen ışınla)
-Çok Acil (Ne yapalım kargo parası neyse ödeyeceğiz akşamüzeri olmadı en geç sabah bende olsun)
-Acil (Lütfen kargo parası çok olmasın ertesi sabah teslim olmasa da akşam ben şubeye gelir alırım)
-Sağlam, sağlıklı ve taahhüt ettiğiniz zamanda getirin de gerisi mühim değil. (Kargo Parasını ben ödeyim ama ürünün içinden alın siz ödemiş gibi yaparız size bırakıyorum ne zaman isterseniz teslim edersiniz.)
Ben ısrarla teslim şekillerinin bu şekilde olması gerektiğini savunanlardanım.
Konu hız olunca Depo yönetimi inanılmaz önem arz ediyor, peki hız önemli değilse Depo yönetimi önemini mi yitiriyor?
Aslında Depo Yönetim Sistemleri ile işlerin kolaylaşacağını hepimiz biliyoruz.
Sadece şirketinize sistem almak sizce yeterli mi sorusunun cevabı aslında çok basit, sistemi kullanacak her şartta insan olduğuna göre sisteme yaptığınız yatırımların çöp olmasını istemiyorsanız lütfen insana yatırım yapınız demeye devam ediyorum.
Konu depo olunca söyleyecek çok sözümüz oluyor taktir edersiniz ki 25 yıldır sektörün içinde görmediğimiz duymadığımız şey kalmadı.
Linkte https://youtu.be/O7RWpLKj_ms Kısa bir video bulunuyor lütfen orada bulunan sorulara cevap vermeye çalışınız olurda ihtiyaç duyarsanız lütfen bana ulaşınız, Gelip 3. Göz olarak bir çayınızı içip işletmenizin gerçek ihtiyacını belirleyelim sonrasında size raporlama yapalım yeni yıl aslında işletmeler için en güzel başlangıç noktası.
Bu süreç özellikle üretim yapan firmaları, E-Ticaret firmalarını, küçük ve büyük işletmeleri yakından ilgilendiriyor unutmayın biz sadece size sizin bildiklerinizi ve gördüklerinizi anlatacağız tek fark uzman gözüyle gördüklerimiz sizin görüp görmezden geldikleriniz olabilir.
Yazının sonuna birazcık reklam aldım ama idare edersiniz artık 🙂
Dip not; Duymaktan hoşlanmayacağınız şeyleri raporlayacağımız için kendinizi hazır hissetmiyorsanız lütfen aramayınız.
Önce gelin ISO 50001 nedir, neden gereklidir, direk ve en direk faydaları nelerdir ona bakmadan önce ISO 50001 tanımına bakalım.
Bakın standart ne diyor;
Enerjinin giderek daha da büyük önem taşıdığı günümüzde, enerjinin verimli kullanılması esasına dayanan TS EN ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi, her sektörde küçükten büyüğe her türlü işletmeye uygulanabilecek, tek başına olabileceği gibi diğer yönetim sistemleriyle entegre olarak da yürütülebilecek bir Yönetim Sistemidir. EYS, kuruluşların enerji politikalarını belirlemesi, amaç ve hedefleri doğrultusunda oluşturduğu enerji yönetim programları çerçevesinde enerji tüketimini yönetmesi ve enerji yönetim sisteminin performansını değerlendirerek iyileştirmelerin sağlanmasına dayanmaktadır.
TS EN ISO 50001;
Enerji politikasının resmiyet kazanması
Enerji tüketiminin sistematik bir yaklaşımla yönetilmesi sayesinde enerji masrafında düşüş olmasını
Çevrenin korunmasını
Kaynakların etkin kullanımını
Sera gazı emisyonunun azaltılmasını
Mevzuata uyumun sağlanması sağlamaktadır.
Standart bunları kendi resmi sitesinde yayınlamış.
Doğrudan faydaları kısmına aslında daha yaşanılabilir bir dünya için dersek sanırım yeterli olacaktır.
Dolaylı faydaları kısmına ise miras değil emanet aldığımız bir dünyayı sonraki nesillere iletmemiz için atılan adımlar diye noktalıyorum.
Bu yangında bize şunu öğretemedi.
Ağaçları dikmekle orman tamamlanmıyor, orada yanan canlılar yok oluyor.
Yine her şeyi MIŞ gibi hallettik tıpkı dün olduğu gibi… Dünyamızı tüketenler bağış yaptı, birileri sizin ağaçlarınızı istemiyoruz dedi, diğerleri uçak muçak yok derken, birileri jet aldık 11 kişilik personel yangına yetiştirilsin diye demeç verdi. Çayın hararet aldığını bir kere daha öğrendik, yağmurlar yağmadı ve son yıllarda %141 yangınlardaki başarısızlığımız arttı. Sonuç liste uzun lakin kısa ve öz olan soru şu Kaç firmada gerçekten ISO 50001 var ve bu standartları yerine getiriyor?
Bu arada ormanlar yanmaya devam ediyor, bir tarafımız yanarken diğer tarafımız sele yenik düştü köprüler yıkıldı ve ülkemin dört bitarafı Afet bölgesi. Diyeceğim o ki küresel iklim krizleri artık kapıda gözlerimizi yummak fayda etmiyor ve bu afetler hükümet yıkmak için önceden yazılmış senaryolar değil.
Doğaya ne verirseniz eninde sonunda onu fazlası ile alırsınız.
Malum burası Türkiye; Gündem o kadar hızlı değişir ki sürekli bir yere bakmaktan nevriniz döner bildiğiniz doğruları unutur, istemsiz sürü psikolojisine ayak uydurur günlerinizi heba edersiniz. ‘’Her aileden 3 çocuk istiyorum, Türkiye’yi yeşerteceğiz ’’ söylemlerini sıkça duyarsınız. Aslında her iki söylem de özünde birbirlerine çok benzerler. Dünyaya gelmesini sağladığın çocukla ilgilenmezsen veya bağışladığın fidanın takibini yapmazsan sonuç her zaman hüsran olur tıpkı bugün yaşanılanlar gibi. Diyeceğim o ki, bir çocuğu dünyaya getirmekle bir fidan bağışlamak arasında çok fark yoktur.
Binlerce fidan bağışlandı. Bu fidanları kim, nereye, ne zaman, nasıl dikecek?
İlginçlikler ülkesiyiz vesselam.
Ülkem yanmaya devam ediyor, 17-20 tl olan eldivenler 90 tl olmuş ve su taşıyacak tanker yokken biz fidan bağışı yapmak için sıraya girdik.
Neden sürekli aynı yöne bakıyoruz?
Şunu diyebilirsiniz “ne var bunda?”.
Elbette bir şey yok lakin yangınlar devam ediyor, börtü böcek yanıyor, insanlar ölüyor. Şunu demek istiyorum, önceliklerimiz olmalıyken neden biz sürü halinde hareket ediyoruz.
Yangınlar bir söndürülsün, toprak temizlensin, aklı selim projeler yazılsın ve ülkemizi tekrar yeşertmek için seferberlik ilan edelim.
Alışık olmadığımız bu senaryonun hayata geçmesi için önümüzde engel olmadığını düşünenlerdenim.
Padişah 3. Murat bir ferman hazırlatıyor, gelin bakalım ne demek istemiş?
Görüldüğü üzere fermana bakıldığında yarınları dünden görmek çok zor değilmiş. Aslında sadece dün yapılanları taklit edebilseydik daha temiz ve yaşanılabilir bir dünya sabahına uyanmış olurduk. Hidrant diğer bir değişle su musluğu ormanlar tasarlanırken neden unutulur?
Hidrant neydi kısaca hatırlayalım; Yangın musluğu, yangın anında itfaiye tarafından hortum bağlanarak kullanılmak amacıyla yerleşim yerlerinin ve binaların değişik yerlerine yerleştirilmiş bir çeşit su vanasıdır. Kuru ve ıslak tip olmak üzere iki tür olurlar. Kış aylarında donmanın göründüğü yerlerde kuru tip olanlar kullanılır. Kısaca hidrant bu şekilde tanımlanırken biz genelde hidrantların isimlerini bilmeden demir parçası şeklinde sokaklarda görürüz.
Ülkemizde kullanılan ve hortumların ucuna takılan rekorların genel ayrımı bu şekildedir. Dikkat ederseniz sistemimizde Türk tipi bir rakor yok, böyle olunca böylesi büyük yangınlarda farklı bölgelerden gelen araçlar sorunlar yaşayabilmektedir. Olması gereken; her bölge için olasılıklar düşünülüp en olumsuz senaryo üzerinde acil eylem planları oluşturmalı ve her yıl çaresiz kaldığımız bu yangın savaşlarında artık kazanan taraf olmalıyız.
Değinmeden geçemeyeceğim her yıl neden milyonlarca metre hortum üretimi yaparız ve bu hortumları yangın alanında omuzlarda insan gücü ile taşımak zorunda kalırız? İki önemli nedeni var birincisi hortumlar yeterince sağlam değil, ikincisi ormanlarımızı nizami kurgulamıyoruz, Oysa ormanlarımız nizami kurgulanıp her yıl bakımları yapılsa ve o hortumlar yangın yerlerine güçlü araçlar ile yönlendirilse inanın kayıplar çok daha az olacaktır. Neden yapılmıyor sorusunun cevabını vicdanlara bırakıyorum.
Son olarak, başlıkta değindiğim üzere fidan bağışlamak veya 3 çocuk yapmakla görevinizin ilk aşamasını tamamlamış bulunuyorsunuz sonrası ve zor olanı çocuklarınızı vatanını seven vatanına ihanet etmeyen evlatlar olarak yetiştirmek.
Bağışladığınız fidanlara gelince, o fidanlar maalesef kendiliğinden ağaç olamıyorlar…
Fortune 500 Türkiye listesi açıklanmış hadi gelin ilk 10 şirkete bakalım.
1-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş (TÜPRAŞ) – 89,6 Milyar TL
2-Enerji Piyasaları İşletme A.Ş – 87,9 Milyar TL
3-Türk Hava Yolları A.O – 75,1 Milyar TL
4-Petrol Ofisi A.Ş. – 53,6 Milyar TL
5-Opet Petrolcülük A.Ş. – 46,3 Milyar TL
6-BİM Birleşik Mağazacılık A.Ş – 40,2 Milyar TL
7-Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. – 39,2 Milyar TL
8-Ahlatcı Kuyumculuk San. Ve Tic. A.Ş. – 34,7 Milyar TL
9-Arçelik A.Ş – 31,9 Milyar TL
10-Rönesans İnşaat – 28,7 Milyar TL
Bu rakamlar bize ne anlatmak istiyor?
Dünya üzerindeki binlerce şirketten sadece 1 tanesinin bile bizim ilk 10 şirketimizden daha kıymetli olduğunu. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yere geldim. Başka söze gerek var mı?
Başka söze gerek olmasa da müsaadenizle ben yine de yazmaya devam etmek istiyorum.
Asla toz kondurmadığımız milliyetçilikten ve bazı değerlerimizi sürekli ısıtıp gündemde tutmaktan vazgeçmediğimizin farkındasınızdır, oysa adamlar gelip ilk 10 şirketimizi borsada alsalar ülkemizde istedikleri gibi fırtına estirebilirler. Zaten öyle diyenlere biliyorum farkındayım ve defalarca yazdım yazmaya da devam edeceğimi söylemek istiyorum.
Küçük bir örnek vermek istiyorum.
-Tüpraş 100-109 TL aralığına sıkışmış durumda hisse olması gereken değerin %50 altında ilk sıradaki şirkete baktığımızda durumumuz çok net ortadayken hangi milliyetçilikten söz edebiliriz? Kaldı ki bu hisse daha birkaç ay önce 70 TL civarındaydı.
Ülke değerlerine maalesef sahip çıkamıyoruz.
Bizim işimiz lojistik, ekonomiyi bırakıp biraz da lojistik kısmına değinelim istiyorum.
– Dünya armatörleri altın yılını yaşıyorken bizim armatör ve lojistik firmalarımız can çekişiyor ve biz üç kuruş kazanan birkaç firma ismi duyunca seviniyoruz sizce böyle mi olmalı?
Peki nasıl olmalı diyenlere.
Önce rekabet ortamına bakmak zorundayız, rekabet şartlar eşitse rekabet sayılabilir. Rekabet deyince aklıma yaşadığım bir hikâye geliyor müsaadenizle aktarıp kaldığım yerden devam etmek istiyorum.
Yıllar önce henüz bir çocukken okullar arası 5 kilometre koşu var son düzlük artık 1 kilometre ya var ya da yok. Bir aracın içinden iki öğrenci indi ve bilin bakalım o koşuyu kim kazandı?
O gün öğrendim ki spor dahil birçok düzen bozulmaya başlamış üzerinden 40 seneden fazla geçti ve bu bozulma tüm hızıyla devam ediyor.
Müsaadenizle kaldığım yerden devam ediyorum kânun koyucular rekabetin içeride değil dışarıda olduğunun mutlaka farkına varmalılar. Bulunduğumuz coğrafya çok iyi analiz edilmeli ve bilim insanları gibi bu sektöre gerçekten emek vermiş kimselerden yorum ve öneri almak şart.
Birlik ve beraberlik sağlanmalı bizim petrol kuyularımız olmadığını hepimiz biliyoruz, henüz enerji için güneş ve rüzgârı kullanamıyoruz. O halde ne yapmalıyız sevk araçlarını doğru rotalarla yönlendirmeli ve maksimum doluluk oranı ile kullanmalıyız.
Bu kadar liman var her yerimiz deniz ama biz denizlerimizi kullanamıyoruz diye iddia edenlerdenim.
Tren deseniz dünyada raylar üzerinde 2 katlı konteynerler taşınıyor biz henüz bir tanesini taşımayı beceremedik, yalan mı?
Hava yolu derseniz komik olmayın dünya bizi kıskanıyor desem sanırım yeterli olacaktır.
Ülke olarak önce üretmeliyiz, sonra üreten firma sahiplerine “Siz üreticisiniz, herkes en iyi bildiği işi yapsın.” mantalitesini anlatıp doğru aktarım merkezleri kurup mikro dağıtımlarla kazanmaya başlamalıyız.
İşi öğrendikten sonra yurtdışı ile rekabet edecek seviyeye gelmiş katma değerli işlere daha emin adımlarla yürümüş olacağız diye düşünüyorum.
Dünyanın bize ihtiyacı var, ben bunu kabul ediyorum. Siz de dünyanın bizi arka bahçesi gibi kullandığını kabul edin, anlaşalım diyorum.
Son olarak;
Büyük ülke anlayışı için biraz geriden filmin tamamına bakmanızı öneriyorum.
Yıllardır söylediğim bir şey var teldeki cambaza bakma huyumuzdan vazgeçmek zorundayız. Biz teldeki cambaza bakarken yıllar su misali gelip geçiyor.
Her zaman olduğu gibi kontrolsüz güç, güç değildir diyerek yazıma başlamak istiyorum. Hadi gelin önce sorunlarımızı yüksek sesle ele alalım.
-Taşıma sektöründe neler oluyor tam anlamıyla biliyor muyuz?
-Sektör oyuncularının hedefleri nedir, sektörde gidecek ne kadar yol var, kim neden neye iştah kabartıyor, lojistik sektörünün ne kadar yatırıma ihtiyacı var?
-Nereye, ne kadar yatırım yapılmalı?
-Sektörün mevcut büyüklüğü ne kadar? Bu sorunun cevabı tam olarak kim ya da kimler tarafından biliniyor?
-Örnek:
-Yılda kaç koli taşınıyor, sektörde kaç araç var, taşıma kapasitemiz ne kadar, kaç m2 depo mevcut, ne kadar katma değerli iş yapılıyor?
-Soğuk hava taşımacılığı, ADR, gıda, giyim, kozmetik vb. taşınan ürünlerin sektör üzerindeki ağırlığı, kapladığı alan, ne kadar?
-Kaç personel bu sektörlere hizmet ediyor, hangi saatler arası toplama ve teslimat yapılıyor, toplamalar en çok hangi şehirlerden hangi şehirlere yapılıyor, mikro dağıtım konusunda neredeyiz ve ne kadar dijitalleştik?
-2021 – 2025 yılları arasında lojistik sektöründe ne kadar büyüme bekleniyor ve bu konuda yapılan planlamalar neler? Diğer bir deyimle gidilecek ne kadar yolumuz var?
-Sektörde depolama, taşıma, son nokta dağıtım gibi ana kalemlere bakıldığında aksayan yerler tam olarak biliniyor mu?
-Pandemi süreci hiç tartışmasız dünya düzenini değiştirdi ve yakın bir zamana kadar lojistik sektöründe kargo diye tabir ettiğimiz alana yeni oyuncu giremez diye konuşuluyorken bugün sektöre yeni oyuncular girmek için sıra bekliyor. Ancak pandemi bir ömür sürmeyeceğine göre yapılan bu yatırımların çöp olması kaçınılmazdır diye düşünüyorum. Bu durumda şu soru ortaya çıkıyor, gelecek dönemde kim ya da kimler ayakta kalacak?
Ya da Batacak?
-Şirketler varlıklarını sürdürebilmek, kâr edebilmek ve büyüyebilmek için hangi stratejileri hayata geçirip nasıl bir yol izleyecekler diğer bir deyimle yol haritalarını hangi mastara göre hizalayacaklar?
Biraz da çözüm odaklı konuyu ele alalım istiyorum.
Sanıyorum sektörde aksaklığa uğramayan bir yer yok gibi. Olaylara biraz pozitif bakacak olursak sorun da belli çözüm de diyebiliriz. Öyleyse ilk ve en önemli sorunumuz mevzuat…
Nasılsa kimse kontrol etmiyor zihniyetinin sebep olduğu adaletsiz rekabet sektörün önündeki en büyük engel. Bu koşullar içinde yalnızca günü kurtarmaya devam ediyoruz. Büyüdük mü, şişmanladık mı? Lütfen bu soruyu kendinize sorup rakamlar ile cevap veriniz bir kurumu yöneten de ve denetleyen de aynı kişi olduğu sürece lütfen başarı ve samimiyet aramayınız. Küçük bir öneri, zaten olmazsa olmazımız, kendinizi denetleyecek gerçek kişilerle iş birliği yapınız.
Yapılması gerekenler aslında çok basit değil lakin karamsar olmayın çözümsüz de değil. Dijitalleşmenin ve teknoloji 4.0 ‘ın konuşulduğu bir dünyada kontrolsüzlük kavramı kabul edilebilecek bir olgu değil, yazımın başında söylediğim gibi “kontrolsüz güç güç değildir.” Bu sorunlarımıza çözümü devlet tekelinde bulamazsak korkarım her şartta çok yakında ya batan ya da yurt dışına satılan birçok kargo firmasını görmeye hazırlıklı olmalıyız diye düşünüyorum.
Diğer bir gündem maddemiz E-Ticaret mi, E- İhracat mı?
Bir ülke ham maddeyi alıp üretip mamule dönüştürmez ise büyümesi mümkün değildir. Büyümeyi sağlamak için katma değerli işler yapılmalı ve önce ülkenin kendisi doyurulmalı, sonraki adım da ise ihracat yapılmalıdır. Özellikle gelişen ve yönünü dijitalleşmeye çeviren dünya düzeninde ülke olarak e- ihracatımızı en üst noktaya taşımalıyız ve 11. kalkınma planındaki hedefleri yerine getirmek ve daha iyisi için beraberlik ve iş birliğini sağlamalıyız.
Öte yandan e- ticaret konusunu incelediğimizde e – ticarette iş modellerinin her gün kendisini yenilediğini ve bugün artık makineler arası siparişten bahsetmeye başladığımız iş modellerinden konuşabildiğimizi görüyoruz. Bu iş modellerinden kısaca bahsedecek olursak:
B2B ‘Business to Business’ İşletmeden İşletmeye
B2C ‘ Business to Consumer’ İşletmeden Tüketiciye–
C2C ‘Consumer to Consumer’ Müşteriden Müşteriye
B2G ‘Business to Government’ İşletmeden Devlete
M2M ‘Machine to Machine’ Makineler Arası
Gördüğümüz gibi e-ticaret için farkında olmadan pek çok teslimat şekli üretmişiz. Dipnot “M2M” nereden çıktı diyenlere pek yakında size gerek kalmadan buzdolabı süt, çamaşır makinesi deterjan siparişi verecek bilginize. Zaten veriyor da…
Sonuç olarak pandemi ile gündeme gelen lojistik sektörü için gidilecek çok yol var ister üreten ister ihracat yapan, ister e-ticaret işine giren ve hatta isterse şirketinin önünde satış ofisi açan firma olsun kim ne yaparsa yapsın yolu mutlaka lojistik ile kesişecektir.
Lojistik firmalarının yapması gerekenler;
Uzun vadede kazanmak için yol haritasını doğru belirlemek.
Bu yola çıkarken bu işin bir maraton olduğunu unutmamak ve kısa süreli çözümler ve günlük kazançlar yerine; Kalıcı çözümler ile uzun vadeli kazançlara odaklanmak. Aynı zamanda bu süreçlerin doğru işlemesi için öncelikle en önemli yatırımın kalifiye personel olduğunu, sonrasında teknoloji yatırımın çok büyük önem taşıdığını kavramak. Öte yandan rakipleri ile birlikte gelişmek zorunda oldukları gerektiğinin de farkında olmak. Unutmadan Kendi Forklift operatörünü yetiştirmezseniz 5 yıla kalmaz operasyonlara kendiniz çıkarsınız.
Başarı için birlik ve beraberlik şart. Aynı istikamete giden iki yarım araç yerine ortak akılla yönetilip sevk edilecek tek araç ülkeye ve işletmelere daha fazla değer katacaktır. Bu sebeple bakış açınızı buraya doğru yönlendirmenizi rica ediyorum. Depolarınızı ekipmanlarınızı hatta personellerinizi ortak payda da buluşturmayı ihmal etmeyin.
Birlik ve beraberlik yapamıyoruz diyorsanız biz buradayız. Arayın ortak noktada kazançların eşit dağıtıldığı projeleri sizlere sunalım. Hedefimiz dün olduğu gibi yarın da dostu dost ile buluşturup kaybedenin olmadığı bir dünya oluşturmak.
Önceki yazımlarımdan Lojistik Yönetimi ve Tedarik Zinciri Yönetimi’nin ne kadar kıymetli ve olmazsa olmazımız olduğunu az çok kavradığımızı düşünüyorum. Kısaca hatırlamak gerekirse; Tedarik Zinciri Yönetimi bir ürünün tarladan çatala olan tüm çerçevesini kapsamaktadır. Bir başka deyişle; ürünün daha tohum halinden yediğiniz yemeğe kadarki sürecidir. Lojistik Yönetimi ise zincirler arasındaki bağdır. Taşınması, paketlenmesi, stoklanması, depolanması, müşteri hizmetleri gibi aktiviteleri mevcuttur ve hepimizin bildiği olmazsa olmazı “Lojistiğin 7D Kuralı” bulunmaktadır. Bunlar; Doğru ürün, Doğru miktar, Doğru biçim, Doğru zaman, Doğru kaynak, Doğru yol, Doğru fiyat. Bunlardan biri bile doğru olmaz ise müşteriyi kaybetme şansımız çok yüksektir. Örneğin; Amerika’dan bir adet haftaya Salı gününe 10.000 TL’lik bilgisayar siparişi verdiniz. Ürün Salı değil de Perşembe günü geldi. Firma hakkında negatif düşünmez misiniz? Veya ürün Amerika’dan değil de başka bir ülkeden geldi. Firma hakkında negatif düşünmez misiniz? Veya üründen 2 adet geldi. Firma hakkında negatif düşünmez misiniz? Veya ürün eksik parçalı geldi. Firma hakkında negatif düşünmez misiniz? Veya ürünün fiyatı yükseldi ve size ekstra fatura çıktı. Firma hakkında negatif düşünmez misiniz? İşte bu 7D’den 1 tanesi bile yanlış olursa müşteriyi kaybetme hatta ve hatta pazardan silinme olasılığınız yüksek olur.
Lojistik Yönetimi ve Tedarik Zinciri Yönetimini hızlıca hatırlatma yaptıktan sonra alanında uzmanlaştığım bölüme giriş yapıyorum.
Şimdi, bu zamana kadar anlattıklarım hep ürün vb. kargo üzerineydi. Bundan sonraki yazacaklarım insanlar yani bire bir bizi ilgilendiren kısmı.
“İnsani Yardım Lojistiği (Humanitarian Aid Logistics)”.
Bilindiği üzere değişen ve gelişen Dünyamızda birçok doğal ve insan kaynaklı afetler meydana gelmektedir. Depremler, savaşlar, yangınlar, kasırgalar, seller, tsunamiler, heyelanlar, erozyonlar, donlar, çığlar kıtlıklar, hortumlar vs. Dünyamızda 31 farklı doğal afet yaşandığı gözlemlenmiştir. Elbette bu doğal afetler ülkeden ülkeye hatta ilden ile değişiklik göstermektedir. Türkiye’de en çok görülen doğal afetler sırayla dolu, sel, taşkın, don, heyelan, kasırgalar, kuraklık, şiddetli yağış, yıldırım, çığ ve kar olduğunu araştırmalarım sonucunda söyleyebiliriz.
Bu durumlarda kriz yönetimi oldukça hassas ve önemli bir konudur. Çünkü bir tarafta depremde, selde, yangında veya kasırgada evini, eşyasını kaybetmiş ihtiyaç sahibi kişiler bir tarafta da onlara gıda yardımı, hijyen paketi yardımı, kıyafet yardımı veya nakdi yadım yapmak isteyen yardımsever kişiler. İşte tam da bu noktada İnsani Yardım Lojistiği devreye girmektedir ve bunların müthiş bir şekilde yönetilmesi gereklidir. Çünkü yardımların doğru yerde, doğru miktarda ve doğru zamanda olması çok önemlidir. Elbette bu alanda da birçok görev yapan kurum ve kuruluşlar ülkemizde bulunmaktadır (AFAD, Kızılay vb.).
Bu kurum ve kuruluşlar tahmin, talep, tedarik, ulaşım kısacası Lojistik Yönetiminin planlanmasıyla birlikte gelen yardım paketlerini doğru miktarda, doğru yere ve doğru zamanda gönderebilmeleri büyük önem taşır.
Bir senaryo üzerinden konuyu daha da pekiştirelim. Farz edelim ülkenin birinde 2040 yılının haziran ayında bir yangın meydana geldi ve kimi insan evlerini, kimileri de eşyalarını kaybettiler. A noktasındaki ihtiyaç sahipleri çocuklu aileler, B noktasındakiler ise yaşlı bireylere sahip aileler olarak belirleyelim. Bir tarafta da yardımsever vatandaşların olduğunu varsayalım. Elimizde 6 kamyon oyuncak ve bebek bezi var ve bunları A noktasına götürmemiz gerekiyor. Şimdi, Lojistik Yönetiminin planlamasını çok iyi yapmamız gerektiğini biliyoruz ancak farz edelim ki planlamayı çok da iyi yapamadık ve A noktasına götürmemiz gereken yardım paketini haziran ayında değil de kasım ayında götürdük üstelik B noktasına. Eyvah!!!! Çünkü orada yaşlı bireyler var ve zaman oldukça ilerlemiş. İşte yanlış zamanda yanlış yere götürdük ve sonuç hüsran. Ne yardımseverlerin istekleri yerine geldi ne de ihtiyaç sahiplerininki. Elbette bu örnekleri çoğaltmamız, senaryolar üretmemiz mümkün. Temelde dikkat etmemiz gereken noktalar şunlar; doğru zaman, doğru yer, doğru miktar (right time, right place, right amount).
Uzun lafın kısası aslında bu afetlere ne kadar çabuk müdahale ettiğimiz ve ne derecede yararlı olduğumuzdur (yiyecek, yaralıların taşınması, ekipmanlar, arama kurtarma ekiplerinin afet bölgesine mesafesi, ilk yardım malzemeleri gibi) ve unutmayın! Her şeyden önemli olan “İnsan Hayatını Kurtarmaktır”.
Şekil 1: İnsani Yardım Lojistiği
Kaynak: Yontucu, Ayşe Begüm. Modeling eligibility for humanitarian aid distribution: The case of Syrian people under temporary assistance in Turkey. Yüksek Lisans Tezi, İzmir Ekonomi Üniversitesi, 2019.
Değerli okuyucularım; dilerim “İnsani Yardım Lojistiği” kavramını bir nebze de olsa tarafınıza aktarabilmişimdir. Bir sonraki sürpriz yazımda buluşmak umudumla… J
Kendinize her daim iyi davranın ve beni takipte kalın. J
Biz, hizmet satın alan depo ve lojistik müdürlerinin en önemli sorunlarından bir tanesi de navlun ücretleridir.
Öncelikle navlun ücreti nedir bilmeyenler için biraz detaylandıralım.
Navlun kavramı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde; “bir yerden başka yere ulaştırılmak için gemiye alınan eşyanın bütünü”, “taşıyıcı tarafından, gemisinde taşınacak yük için istenen ücret’’ olarak tanımlanmaktadır. Görüldüğü üzere navlun kelimesi aslında deniz taşımacılığından lojistik sektörüne geçmiş bir kavramdır. Sonuç olarak nakliye komisyoncusuna ya da kamyoncuya taşıdığı yük için önceden yapılan anlaşmanın karşılığı yükü teslim ettikten sonraki ödenen bedel. Aynı zamanda navlun ücreti taşımadan önce ödenebileceği gibi, teslimat sırasında yani varış limanında da ödenebilmektedir.
Biz hangi sorunları neden yaşıyoruz işleyişi kısaca aktarmak istiyorum.
Spot piyasa veya ihale usulü anlaşma yapılır. Spot piyasada rakamlar genelde işe göre ve anlık olarak belirlenir. Sonrasında yapılacak olan iş komisyoncuya bildirilir, komisyoncu yükün gideceği yer ve yükün durumuna göre kamyon veya tırı ayarlar. Son olarak fiyat pazarlığı yapıp üzerine komisyonunu ekledikten sonra size fiyat bildirir. Teklif edilen fiyatı onaylamanız durumunda kamyoncuya bizim tabirimizle “mektup” yani yükle ilgili özel maddelerin yazılı olduğu “matbu evrakı” verir ve aracı size yönlendirir. Araç gelir ve taşınacak yükün yüklemesi tamamlanır, sonra belirlenen sürede yük boşaltılır ve teslim evrakı alınır. Eğer yükün taşınması peşin anlaşma ile yapılmışsa, taşıyan yeni iş bulmak için yoluna gider. Fakat yükün taşınması, yükün indirildiği yerde parasını alacak biçiminde ayarlandıysa fatura kesilir ve paranın ödenmesi talep edilir. Öte yandan taşıma işlemi ihale usulü ayarlandıysa o zaman fiyat konuşmaya gerek kalmadan, anlaşma gereği komisyoncu size aracı yönlendirir.
Her halükârda ay sonu veya her hafta sonu taşınan yükün karşılığında muhasebeye nakliye faturaları ulaşır işin içine finans gireceği için bu faturaların tarafınızdan onaylanması istenir.Haftalık kesilen faturalarda bu işlem biraz daha kolay olabiliyorken; aylık fatura kontrolünde işlem bir hayli zor olabilmektedir. Çünkü kesilen tüm faturalar ile kesilen irsaliyeleri eşlemeniz yani mutabakat sağlamanız gerekmektedir.
Sizden sonra fatura sırasıyla muhasebeye ve finans bölümüne gider. Ve son olarak birden çok cari birden çok hesap numarası arasında ödeme gerçekleştirilir. Bu döngü neredeyse her şirkette aylarca böyle devam eder ve üst yönetimin aklından hep acaba soruları geçer.
Bu işin kısa ve kolay yolu neden yok diye düşünüp araştırma yaparken yolum https://nakliyefinans.com/ ile kesişti güzel bir sistem kurgulamışlar. Mutabakat yapmak için onlarca fatura eşleştirmeye uğraşmadığımız gibi hem kapıda kamyoncuya para ödemeyi kaldırmışlar hem de tek cari tek muhatap ile sistemi anlaşılabilir hale getirmişler.
Sistemi düşünüp kurgulayanları takdir ile tebrik ediyorum. Sistem doğru işletilirse çok büyük fayda sağlayacaktır.
Her zaman sorunları değil bazen de doğru işleri yazalım ki Sezar’ın hakkı Sezar’ın olsun.
Lütfen siz de inceleyin endişe ve kafanıza takılan soruları belirtin hatta işin muhatabına soru yöneltin aklınıza yatarsa da çalışın derim. Çünkü sistem Hz. Mevlâna misali ne olursan ol ortak noktada buluşabiliriz diyebileceğimiz bir felsefeyle oluşturulmuş.
‘’Çok Kıymetli Meslektaş Adayıma’’ Bana mektup yazarak nasıl iyi bir Depo ve Lojistik Müdürü olabileceğini sormuşsun. Müsaadenle ben de sana mektup tadında cevap vereyim.
Yaptığımız işi soracak olursan aslında uzaya mekik göndermiyoruz, anlayacağın dilde basit bir şekilde yaptığımız işi sana aktarayım;
Kimileri bize ‘’Depocu’’ dese de küçük işletmeler Depo Sorumlusu olarak ilan verirler, kariyer sitelerinde Depo ve Sevkiyat Müdürü/ Yöneticisi olarak iş ilanları yayınlanır.
İşe alınırsan kartvizitinde unvan olarak “Logistics Warehouse Manager ‘‘ yazar şirketindeki kartvizit anlayışı işleyişe yansımış olsaydı şimdilerde birçok şirketin deposu izlenebilir seviyede olurdu lakin işleyiş maalesef böyle olmuyor. Şirkete kazandıracakların, sana sunulandan çok fazla olsa da yönetim bazı nedenlerden dolayı bölümünü sahiplenemez, hep isterler ama verme konusunda aynı samimiyeti asla beklememeni öneririm. Stok sorununu çözen şirketlerin gelişmesi çok daha hızlı olmuştur sana tavsiyem stok izlenebilirliğini dinamik tut.
Değinmeden geçemeyeceğim bir diğer konu da iş ilanlarına bakarsan bu mesleği yapmak için endüstri mühendisi olman şart eğer endüstri mühendisi değilsen üzgünüm ne yazık ki lojistik depo yöneticisi olamıyorsun.
Abi sen Mühendis değilsin dediğini duyar gibiyim; bizim zamanımızda durum biraz farklıydı çok şükür 25 yıldır bu mesleği layıkıyla yapanlardan birisiyim. Şimdi endüstri mühendisleri alınganlık gösterecekler ancak onlara önerim şu olabilir siz daha iyi yerleri hak ediyorsunuz 🙂 Bence endüstri mühendisleri, bölümleri üzerine ihtisas sahibi olurlarsa ülkemiz adına çok daha güzel işlere imza atacaklardır diye düşünüyorum.
Aslında yapman gerekenler çok basit, geleni al, istenileni ver, üretileni depola, satılanları sevk et hepsi bu kadar kısaca “Sorgulama emirlere uy!” Abi sen böyle mi yapıyorsun diyorsan tabii ki hayır unutma uzaya bir mekik gidecekse o iş içinde bir lojistik operasyon şart. Sorgula, izle, araştır ve her zaman rakamlarla konuş ki ne demek istediğin net anlaşılsın.
Son zamanlarda depo ve lojistik konusunda hocalarımın yazdığı kitaplarda gerçekten çok önemli bilgiler mevcut ve olmazsa olmazlarımız, bense yıllardır yaşadıklarını yazıya döken birisi olarak üzülerek belirtmeliyim ki yazdıklarıma ve yaşadıklarıma dayanarak kitaplarda yazılanlar ile saha hiç örtüşmüyor desem inan yeridir. İş görüşmesi yaparken öyle şeylerden bahsedilir ki tamam kendimi ifade edebileceğim yer burası dersin sonra sahada senden istedikleri şeyler aynı olmaz ve en acı olanı en üst mertebede olanlar yani patronlar senden bir gözünüzü yummanı ve bazı şeyleri görmezden gelmeniisterler. Sakın bu seniyanıltmasın her şey nizami olmak zorunda. Sayım günü geldiğinde zamanında yaptığın tüm hayati kurtarışlar bir kalemde silinir ve hesap vermekle hükümlü oldukların senden istenir.
Biraz da depo ve sevkiyat süreçlerini anlatayım müsaadenle. Süreçler nasıl işliyor ya da diğer bir deyimle süreçleri nasıl sadeleştirebiliriz biraz bunu konuşalım. Dilersen önce tedarik zinciri süreçlerini sadeleştirelim, sonrasında depo faaliyetleri konusuna eğilebiliriz.
Görüldüğü üzere ben tedarik zinciri süreçlerini kısalttım ve sadeleştirdim neden dersen.
Bana göre artık yeni kuşak yani sizler çok zekisiniz uzun uzun okumadan algılayabiliyorsunuz hatta biz leblebiyi nasıl anlatabiliriz diye düşünürken siz Denizli il haritasını ve eski İpek Yolu ile bağlantısını anlatabiliyorsunuz bu yüzden bizim, sizin kuşağa doğru göç ederek sistemi size uydurmamız şart.
Üretim ülkelerin kalkınması ve varoluş amaçlarını sürdürebilmeleri için olmazsa olmazları arasındadır. Önce üreteceğiz sonra ürettiklerimizi katma değerli satacağız ki ülkedeki refah oranı yükselsin.
Bir rol model olarak, okuduklarınla saha çalışmalarını daha da pekiştirmek için üretim firmaları içerisindeki depo ve sevkiyatlar hakkında biraz daha bilgi verip sadeleştirme yapalım.
Üretim firmalarında işlemler satış ile başlar ve teslimat ile sonuçlandırılır gibi düşünülse de tam olarak öyle değildir. Stok ve tersine lojistik işin olmazsa olmazlarıdır diye bir dipnot geçmekte yarar görüyorum.
Hemen senaryoyu detaylı aktarıyorum.
Şirkette satıştan üretime tüm ekip toplanır ve yıl sonunda bir sonraki yılın üretim, satış ve bütçe planları yapılır. Ne üretilecek? Ne zaman üretilecek? Ne kadar üretilecek? Üretimimizi nerede hangi şartlarda olacak ve kaç kişi ile üretim yapılacak? Fason işleyişimiz olacak mı? Bu soruları şimdilik bir kenara koyup depo süreçlerini sadeleştirmeye geçiyorum.
Neyi ne kadar ne zaman üreteceğiniz belli olduğuna göre hangi hammaddenin depomuza ne zaman gireceği artık herkes tarafından biliniyor, yani işler tıkırında yürüyor gibi görünüyor. Satın alma bölümü planlamadan aldığı direktife göre satın almasını sisteme girdi tedarikçi hangi malzemeyi ne kadar ve ne zaman teslim edeceğinin farkında senin yapman gereken sistemde o gün gelecek ürünlerin doğru ürün olarak, doğru miktarda geldiğini takip edip sisteme dijital ya da manuel olarak girişini yapman. Hepsi bu kadar diyebiliriz tek yapman gereken gelen irsaliye ile mal birbiri ile örtüşüyor mu? İrsaliyede yazanlar ile firmanın siparişi eşleşiyor mu? gibi noktaları kontrol etmen.
Sorunları şimdilik öteliyoruz biz her şey yolunda diye düşünelim. Ürünleri stoklarınıza aldınız neyi nereye koyduğunuz ve hangi sistemi kullandığınız sizin ve şirketinizin vizyonu ile alakalı, üretim için önemli olan o ürünlerin stoklarda olması. Sırada planlamanın size verdiği talimat doğrultusunda istenilen ürünü istenilen miktarda üretime teslim etmeniz var. Depolar arası transfer (DAT) yaparsınız. WMS (warehouse management system) kullanırsınız. Parmağınızı şıklatırsınız ya da depo kapısına ürünleri yığarsınız üretici ürünleri oradan alır bu işlemler tamamen vizyon meselesi yapmanız gereken tek şey istenilen ham maddeyi talep edilen miktarda üretime teslim etmek.
Ürünler geldi, üretime verdiniz buraya kadar işler gayet yolunda gitti, üretim bölümü talep edilen termin tarihine göre istenilen şartlarda ürünü üretti ve ürünleri size teslim etti. Artık stoklarınızda mis gibi mamulleriniz oldu yani satılacak ve kasaya para girecek ki ay başı geldiğinde maaşlar yatabilsin ve şirket var olma sebebini tamamlasın.
Son olarak satıştan gelen sevk emri ve planlama biriminin talimatı ile istenilen ürünün, istenilen şartlarda, istenilen yere, istenildiği zamanda teslim edilmesi işlemi kaldı.
Diğer işlemler tamamen daha önce de belirttiğim gibi şirketin vizyonu ile ilgili.
Söylemeden geçemeyeceğim ürünlerin Ar-Ge aşamasında kimse sizinbölümünüzüumursamadığı için koliler palete sığar mı, konteyner ölçüleri nedir, sevk ederken gabariye takılır ceza öder misiniz, kargo sizin malınızı taşır mı, ürünlerin ambalajları teslimata kadar dayanır mı bunlar tamamen ayrı bir gündem konusu, ben yaptım oldu bizim kalıtsal hastalığımız. Bu yüzden mümkünse bunlar için de biraz kafa yormanızı ve olayları abartmadan afişe etmenizi tavsiye ediyorum.
Unutma yıl sonunda başarı varsa gülen yüzlü kravatlı ya da alımlı, makyajlı kişiler orta yerde başarı hikayesini kendine doğru ballandırarak anlatırlar bu şirketlerde kaçınılmazdır. Ancak olur da bir sorunçıkarsa ‘’ÇOK İŞİM VAR, BEN İŞİMİ YAPTIM!’’ nidaları ile herkes kendi hikayesini anlatarak kendisini acındırır ya da kaçış yolu için bahaneler üretmeye başlar. O da mı olmadı istifa eder. Üç ay sonra onun yerine başkası gelir ama sen o gemide geminin yol alması için elinden geleni yine yapmakla yükümlü pozisyonunda kalırsın.
Aklıma gelmişken ‘’KİMİN İŞİ’’ isimli bir hikâye vardı;
*Herkes.
*Birisi.
*Hiç Kimse.
*Herhangi Biri.
Yapılması gereken önemli bir iş vardı ve Herkes “birisinin” o işi yapacağından emindi.
Herhangi biri de o işi yapabilirdi ama Hiç kimse yapmadı.
Birisi buna çok kızdı, çünkü bu “herkesin” işiydi. Herkes “herhangi birisinin” o işi yapabileceğini düşündü, fakat Hiç kimse “herkesin” o işi yapmadığını fark etmedi.
Herhangi birisinin yapabileceği o işi Hiç kimse yapmayınca Herkes “birisini” suçladı.
Kimdi o suçlu olan?
İşi sadeleştirelim demiştik güya ama geldik neyi anlattık. Neyse ben genç kardeşime olur da bir şirkette Depo ve Lojistik Müdürü olursa tavsiye niteliğinde birkaç kelam daha edeyim.
Organizasyon şemasını öyle bir kurgula ki işler tıkırında gitsin.
*Depo ve Lojistik Müdürü.
*Depo Sorumlusu.
*Mal Kabul Sorumlusu.
*Sevkiyat Sorumlusu.
*Forklift Operatörü.
* Şoför.
Bu organizasyon şeması işin olmazsa olmazıdır. Sonrasında yoğurt yeme şekline göre sen kadroların altını doldurabilirsin.
Depo işleyişinde 1 kişi bile fazla personel kadrona dahil edersen o personelin fazlalığı hemen belli olur işi öyle bir organize etmelisin ki gelen ürünleri stoklarına alacaksın, istenilen ürünleri üretime zamanında çıkacaksın, üretimden gelen ürünleri depolayacaksın hem de satıştan gelen siparişleri zamanında doğru ve istenilen şartta teslim edeceksin.
Bu arada personel senelik izne gider, hastalanır, sevgilisi moralini bozar işe gelmez bu gerçekleri de sakın unutma, kişilere bağlı kalırsan kurguladığın sistem anında çöker.
Tavsiyem;
*Bildiğin doğrulardan asla vazgeçme.
*Senden öncekiler yapmış olsalar da kendini sorgula ama asla taviz verme.
*Başucu kitabın İSO, TSE ve İş Güvenliği olsun.
*Bulduğun her fırsatta kendini geliştir, güncel kal.
*Maliyet Muhasebesi, Stok Devir Hızı, ABC Analizi ve İrsaliye Mevzuatları başta olmak üzere öğrenmeye devam et ve KPI ile sunumlarını gerçekleştir.
Kusura bakma işimizin ana hatlarını ancak bu kadar sadeleştirebildim sonuçta nereden bakarsanız bakın biz depocuyuz.
Çalışırken nelerle karşılaşacaksın?
Depocular ne iş yapıyor, onlar neden paketlemiyor, onlar neden yüklemiyor, ile başlayan soruların muhatabı olacaksın. Depocular almamış, depocular vermedi, depocular göndermedi gibi asılsız ya da diğer bir deyimle eksik anlatımların sorumlusu olacaksın.
Örnek vereyim yaşarken beni hatırlar tebessüm edersin, kargo saat 17:00’de gelir hazır olan ürünleri alır gider sonra 17:50’de üretimden mal gelir ve sana neden sevk etmedin sorusu sorulur.
Şirketinde 3 tonluk forklift vardır ama ürün tek bağda 5 ton gelir, mal kabulü yapılmaz depocu kıllık yapıyor olur.
Sistemsel bir sorun yaşanır sen malı ver irsaliyeyi sonra kesersin çok acil çıkmamız gerekiyor derler, yolda maliye yakalar irsaliyesiz mal neden sevk ediyorsun olur.
Fabrikada mesai saati sonrası gelen malı sen görmeden acil üretime alırlar ürün fiziki kullanılır ama sistemden düşülmez günler sonra bu ürün nerede olur.
“Sonuçta ne iş yapıyorsunuz ki? “olur dediğim gibi biz depocuyuz çok da takılmamak lazım sen de depocu olursan çok da takılma.
Üretim demiştim ya bir de bu işin “Fason” ayağı var, Fason işleyişini çözebilen firma sayısı neredeyse bir elin parmaklarını geçmez kısaca onu da aktarayım en azından işleyişten bihaber olma.
Elmalı şeker en güzel fason örneğidir. Elma, şeker, kırmızı boya, ağaç sapı ve poşetiniz var neyi nereden ne kadar aldığınız önemli değil Fason için bir depo açarsınız tıpkı sizin deponuzmuş gibi ürünleri irsaliye ile oraya depo transfer işlemi (DTİ) yaparsınız.
Ürünler işlem görüp birleştirildiğinde ürün reçeteniz doğru ise üretim sonu kaydı (ÜSK) ile ham maddeleriniz kullanıldığı miktarda, adetsel elmalı şekere dönüşür. Yani hammaddelerinizin stok miktarları kullanıldığı kadar düşer ve mamule dönüşür.
Bunları da biz mi takip edeceğiz diyorsan; unutma bu işe talip olan rakipleriniz endüstri mühendisi kendinizi hafife almayın, ben 25 yıldır böyle yürütüyorum işlerimi.
Sevgili genç meslektaşım sana tavsiyem işini beyin ameliyatı hassasiyetinde gerçekleştir kimin ne dediği değil senin nasıl hissettiğindir önemli olan.
Unutma ”DEPO” her geleni alan her istenileni veren, koy dursun lazım olur anlayışı ile yönetilen, ucuz ve vasıfsız personelin görev aldığı bir yer değildir!
Bir önceki yazımda Lojistik Yönetiminin (Logistics Management) ne anlama geldiğini, öneminin ne kadar büyük olduğunu ve yaşamımızın tam da kendisi olduğunu kendi dilimce anlatmaya çalıştım. Kısaca hatırlamak gerekirse Lojistik Yönetimi; doğru ürünün doğru zamanda doğru miktarda doğru şekilde doğru yere ulaştırılmasına verilen isimdir.
Peki, bu ürünlerin tedariği nasıl oluyor? Üreticiden tüketiciye nasıl gidiyor?
İşte tüm bu soruların cevaplarını ise bize Tedarik Zinciri Yönetimi (Supply Chain Management) veriyor. İlk üreticiden son tüketiciye veya tarladan çatala kadar ki süreçte yer alan tüm operasyonları, bilgi akışlarını, tedarikçi & hammadde bilgilerini, yönetimsel & lojistik faaliyetlerini, insan & finansal kaynaklarını ve müşterilerini kapsayan bir kavramdır. Bir başka deyişle tedarikçiden müşteriye kadar ki süreçte ürün hizmet ve bilginin taşınmasıdır.
Lojistik ile tedarik zinciri iç içe olduğu için arasında benzerlik oldukça fazladır. Genellikle çok karıştırılmalarına rağmen; Lojistik Yönetimi, Tedarik Zinciri Yönetiminin bir parçasıdır ve en önemli halkasıdır.
Tedarik Zinciri Yönetimini adı üstünde bir zincir olarak düşülebiliriz. Bu zincirin halka sıraları da (1)tedarikçi (supplier), (2)üretici firma (manufacturer), (3)perakendeci (retailer) ve (4)müşteri (customer) olarak tanımlayabiliriz. “Lojistik bunun neresinde?” dediğiniz duyar gibiyim. Lojistik her bir halkayı birbirine bağlayan kısımdadır. Şekil 1’de detaylı olarak gösterilmiştir.
Şekil 1: Tedarik Zinciri Yönetimi
Şekil 1’den anlayacağımız gibi Lojistik Yönetimi bir sistemdir. Eğer Lojistik Yönetiminin bir tanesi bile aksar ise tüm halkalar olumsuz etkilenir. Örneğin; ürün tedarikçiden üretici firmaya ulaştırma aşamasında kamyonda veya gemide veya trende veya uçakta bir sıkıntı meydana geldi ve kargo üretici firmaya ulaşamadı. Böylece perakendeci de kargosunu alıp müşterisine satış yapamadı ve zincir tamamen dağıldı. Verdiğim örnek Lojistik Yönetiminin sadece sevkiyat problemidir. Daha farklı problemler de meydana gelebilir (depoda, stok yönetiminde, üretimde, paketlemede, elleçlemede vs.).
Yukarıda da bahsettiğim gibi Lojistik Yönetimi ve Tedarik Zinciri Yönetimini ayrı düşünmek imkânsızdır. Ancak arasında bazı farklılıklar da vardır. Bunlar tablo 1’de sergilenmiştir.
Tablo 1: Lojistik ve Tedarik Zinciri Yönetimi Arasındaki Kavramsal Farklar
LOJİSTİK YÖNETİMİ BAKIŞ AÇISINDAN
TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ BAKIŞ AÇISINDAN
Lojistik; üretim, yer seçimi, envanter, istifleme ve taşımacılık gibi firma içerisinde meydana gelen bütün operasyonel faaliyetleri içerir.
Tedarik Zinciri Yönetimi ise ürünlerin pazara sunulması esnasında zincir üzerinde bulunan bütün firmaların lojistik fonksiyonlarının birbirlerini etkileyerek operasyonel etkinliğin ve müşteri yanıtının sağlanması halinde varlığından söz edebileceğimiz bir kavramdır.
Tedarik noktasından son kullanıcıya doğru olarak ürünün ve iki yönlü olarak ilgili bilginin akması yoluyla arzulanan düzeyde müşteri yanıtının sağlanması Lojistik Yönetiminin hedefidir.
Etkin müşteri yanıtının, firmalar arasında kurulan koordinasyon sayesinde en düşük toplam maliyetle sağlanması Tedarik Zinciri Yönetiminde hedeflenmektedir. Bu amaçla iki yöntem kullanılmaktadır. Bunlar; (1) yayılmış üretim ve (2) parçaların birbirleriyle uyumlu olarak birleştirilebilmesini ifade eden modüleritidir.
İnsan kaynakları ve ekipman teknolojisi lojistik faaliyetlerini etkin bir şekilde yürütebilmek için gerekli olan önemli unsurlardır. Diğer bir Lojistik Yönetimini firmanın lojistik ihtiyaçlarına yönelik olarak gerçekleştirilen stratejik yönetim faaliyetleridir şeklinde adlandırabiliriz.
Değer zinciri üzerindeki firmalar arasında iş birliğinin sağlanabilmesinde bilgi teknolojilerinden faydalanılması önemlidir. Bu sayede firmalar arasında kazan-kazan politikası oluşturulabilmektedir. Bu nedenle Tedarik Zinciri Yönetimi için firmalar arasında kurulan stratejik koordinasyon şebekesidir diyebiliriz.
Kaynak: Karakadılar, İ., S., Key Success Factors for Strategic Logistics and Supply Chain Management to Enhance Competitiveness, 2005: 98
Değerli okuyucularım; umarım “Tedarik Zinciri Yönetiminin tanımı ve Lojistik Yönetimi ile ilişkisi” yazımda istenilen bilgiyi tarafınıza aktarabilmişimdir. Bundan sonraki yazımda da uzmanlık alanım olan “İnsani Lojistik” terimini ele almayı planlıyorum.
Bir gününüz nasıl geçiyor? Sıklıkla yaptığınız işler neler? Sevdiğiniz okulda & bölümde okuyor musunuz veya her gün gitmek zorunda olduğunuz işiniz var mı? Hangi tür yiyeceklerden hoşlanırsınız? Şimdi siz bir yandan bu soruların cevaplarını düşünürken bir yanda da sormamdaki amacın ne olduğunu tahmin etmeye çalışıyorsunuz. Yazımda anlatacağım konu, sizin ve bizim hayat noktamız. Var olma sebebimiz. Olmazsa olmazımız. Çünkü o olmazsa insanlık durur. Hayat dengesi alt üst olur. Yaşam ve tüm canlılık sona erer. O ne mi? O LOJİSTİK. Peki, lojistik hayatımızın neresinde? Haydi, gelin birlikte irdeleyelim, birlikte öğrenelim. Her insan her canlı gibi doğar, yaşar, büyür ve ölür. Bu dört aşamanın her anında lojistiğin rolü yadsınamaz. Şöyle anlatayım; doğmamış olan bir bebek anne karnındaki gelişimini tamamlayabilmesi için 9 aylık bir sürece ihtiyacı vardır. Bunu depolanmak olarak adlandırabiliriz. Anne adayı bu süreç içinde bebeği için bir takım hazırlıklar yapar. Bebek kıyafetleri, yatak odası, oyuncakları, bebek bakım ürünleri vs. talep doğrultusunda öncelikle tahminlerde bulunur, ihtiyaç planlaması yapar ve satın alır. Derken doğum anı anne hastaneye ulaştırılır ve bebeği ile yeni yaşamına başlar. Diğer bir yandan (kötü bir örnek olacak ama en vurgulayıcı anlatım olacağı için kusura bakmayın) hayatın acı gerçeği olan öteki dünyaya göç durumu vardır. Vefat eden kişinin yakınları onun için helva kavurur, lokma döktürür, dualar okur. O helvanın paketlenmesi, üretim planlanması, stoklanması, malzeme işlemleri, siparişi, dağıtım planlanması gibi durumları mevcuttur. İşte doğumdan ölüme kadar ki tüm süreç lojistiği kapsar. Lojistik aktivitelerine işaret eder. Şu anda bu yazıyı okumanız için gerekli ekipmanlar da lojistikten geçti. İçtiğiniz suyun, yediğiniz ekmeğin, giydiğiniz kıyafetin size ulaşana kadar ne tür yollardan ne tür lojistik aktivitelerinden geçtiğini hiç düşünmüş müydünüz? Lojistik sadece taşımacılıktan ibaret değil hayatımızın ta kendisidir. Başa dönersek; lojistiği hayatımızdan çıkartsak ne olurdu? Ben söyleyeyim. Dünya üzerinde yaşam dururdu. Lojistik kelimesi Latin kökenlidir. “Logic” anlamındaki mantık ve “Statistics” anlamındaki istatistik kelimelerin birleşiminden doğan bir kelimedir. Yunanca da “Logistikos” olan kelimenin tam anlamı “mantıklı hesap” demektir. Bir başka deyişle “hesap kitap yapma bilimi” ve “hesapta becerikli” diye de adlandırılabilir. Lojistik genel tanımı ile; bir ürünü doğru zamanda, doğru miktarda, doğru yere, doğru şartlarda, doğru maliyetle, doğru müşteriye, doğru ürünün ulaşmasıdır. Lojistik aslında yüzyıllar öncesine dayanan bir kavramdır. Savaşlarda, askeri alanlarda sıklıkla kullanılan bu kavramın esas çıkış noktası II. Dünya savaşıdır. O sırada ne kadar kıymetli ve gerekli bir kavram olduğu ortaya çıkmış ve artık lojistiğe bilimsel bir gözle bakılmaya aynı zamanda da uygulanmaya başlanmıştır. Peki, ordular lojistiğe neden ve nasıl ihtiyaç duymuştur? Savaş esnasında kalabalık ordudan çok savunma sanayisinin yani silahların, araç ve donanımlarının öneminin çok daha büyük olduğunu anlamışlardır. Yani 100.000 kişilik sadece silahlarıyla dolu askeri orduyla mı savaştan zaferle ayrılmak vardır yoksa 30.000 kişilik devasa ekipmanlara sahip orduyla mı savaş kazanılır? Bir başka deyişle ellerinde sadece birer silahla birer tüfekle 80.000 askerin savaşa gitmesiyle; bazuka, el bombası, zırhlı personel taşıyıcı, makineli tüfek gibi teçhizatı olan ve sadece 20.000 askeri güce sahip bir ordunun savaşması ve zaferle dönmesi arasında sizin de tahmin edebileceğiniz gibi çok ciddi ve bariz fark vardır. Diğer bir yandan devasa savaş ordusunun gıda hizmeti, barınacakları yer gibi temel ihtiyaçlarına da cevap vermek gerekliydi. İşte tüm bunların doğrultusunda lojistik desteğin zaruri bir ihtiyaç olduğu kanısına varıldı. Çünkü mükemmel bir lojistik desteği olmadan zafer meşalelerinin yanamayacağını tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. II. Dünya savaşı sonrasında ABD’de lojistiğin öneminin ne kadar büyük olduğunu gördü ve 1960 yılından günümüze kadar süre gelen lojistik hizmetlerinden faydalanmaya başladılar. Böylece lojistiğin ne kadar kıymetli bir kavram olduğu tüm dünya öğrenmiş oldu. Değerli okuyucularım; umarım “lojistik” teriminin ne anlama geldiğini ve öneminin yadsınamayacak derecede ne kadar büyük olduğunu az çok anlatabilmişimdir. Bundan sonraki yazımda Lojistik ve Tedarik Zinciri arasındaki bağı anlatan kendimce paylaşımda bulunmayı planlıyorum. Kendinize iyi davranın ve beni takipte kalın.