Birçok sektörde işler beklenildiği gibi gitmiyor. İşin içinde olan biri olarak, bu acı gerçekleri göz ardı etmek artık mümkün değil. Çeşitli zorluklar ve ekonomik dalgalanmalar, işletmeler için ayakta kalma mücadelesini her geçen gün daha da zor hale getiriyor. Ancak ilginç olan şu ki, bu durumu açıkça dile getirmek pek mümkün değil. Herkes kralın çıplak olduğunu biliyor ama nedenini kimse söyleyemiyor.
Sektördeki Mevcut Durum ve Zorluklar
Sektörümüz adeta kan ağlıyor. Her geçen gün artan maliyetler, hızla eriyen alım gücü ve ardı arkası kesilmeyen zincirleme reaksiyonlar, işletmeleri köşeye sıkıştırmış durumda. Fiyat artışları ve zam furyası, ekonomik belirsizlikle birleşince, işletmelerin sürdürülebilirliği ciddi bir tehdit altına giriyor. Birçok firma, ayakta kalabilmek için olağanüstü bir mücadele veriyor, fakat bu çabalar ne yazık ki yeterli olmayabilir. Batışlar ve işten çıkarmalar hızla artarken, sadece işletmeler değil, çalışanlar ve onların aileleri de bu durumdan derinden etkileniyor. Üstelik bu zincirleme reaksiyon, ülke ekonomisinde tamir edilmesi güç yaralar açmaya devam ediyor. Bu karanlık tablo, hepimizi derin düşüncelere sevk etmeli.
Gerçekleri Dile Getirmekten Kaçınmanın Bedeli
Maalesef, gerçekleri yansıtmaktan kaçınmak, sektördeki sorunları çözmek yerine daha da derinleştiriyor. Gurur mu, onur mu, bilmiyorum ama kimse durumu açıkça dile getirmeye cesaret edemiyor. Geçmişte yazdığım yazılara baktığınızda, bu sorunların nasıl görmezden gelindiğini açıkça görebilirsiniz. Ancak artık bu sessizliği bozmanın zamanı geldi. Sektörün içinde bulunduğu bu zor durum, sadece bir bireyin veya işletmenin sorunu değil; toplumsal bir sorun haline gelmiştir.
Zincirleme Reaksiyonun Etkileri
Zincirleme reaksiyon hızla devam ediyor. Bir işletmenin batması, tedarik zincirindeki diğer işletmeleri de olumsuz etkiliyor. İşten çıkarmalar, ekonomik durgunluğu daha da derinleştiriyor. Bu durum, sadece işletmeleri değil, aynı zamanda ekonomiyi de olumsuz etkiliyor. Tek hedef bütünü korumak olursa, bütünü asla koruyamayız. Herkesin kendi sorumluluğunu alması ve sorunları çözmek için adım atması gerekiyor.
STK Başkanları ve Önemli Sektör Paydaşlarına Çağrı
STK başkanları ve sektörün önemli paydaşlarının, durumu kamuoyuna açıkça ifade etmesi ve toplumun bu konuda bilinçlenmesi gerekiyor. Ülke olarak, bu ekonomik zorlukların üstesinden gelmek için bir araya gelmeli ve birlikte hareket etmeliyiz. Hep birlikte bir silkelenelim ve daha güçlü bir şekilde ayağa kalkalım aksi taktirde güçlünün daha güçlü hale geleceği aşikar lakin unutulmaması gereken sürdürülebilirlik ise topyekûn tüm tarafların kazanacağı bir sistem kurmak şart.
Kısa Özet; Sektörün içinde bulunduğu bu zor durumdan çıkmak için, gerçekleri görmezden gelmeyi bırakıp, çözüm yolları üzerinde odaklanmalıyız. Bu, sadece sektörün değil, aynı zamanda ekonominin ve toplumun da sürdürülebilirliğini sağlayacaktır.
Fortune 500 Türkiye listesi açıklanmış hadi gelin ilk 10 şirkete bakalım.
1-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş (TÜPRAŞ) – 89,6 Milyar TL
2-Enerji Piyasaları İşletme A.Ş – 87,9 Milyar TL
3-Türk Hava Yolları A.O – 75,1 Milyar TL
4-Petrol Ofisi A.Ş. – 53,6 Milyar TL
5-Opet Petrolcülük A.Ş. – 46,3 Milyar TL
6-BİM Birleşik Mağazacılık A.Ş – 40,2 Milyar TL
7-Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. – 39,2 Milyar TL
8-Ahlatcı Kuyumculuk San. Ve Tic. A.Ş. – 34,7 Milyar TL
9-Arçelik A.Ş – 31,9 Milyar TL
10-Rönesans İnşaat – 28,7 Milyar TL
Bu rakamlar bize ne anlatmak istiyor?
Dünya üzerindeki binlerce şirketten sadece 1 tanesinin bile bizim ilk 10 şirketimizden daha kıymetli olduğunu. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yere geldim. Başka söze gerek var mı?
Başka söze gerek olmasa da müsaadenizle ben yine de yazmaya devam etmek istiyorum.
Asla toz kondurmadığımız milliyetçilikten ve bazı değerlerimizi sürekli ısıtıp gündemde tutmaktan vazgeçmediğimizin farkındasınızdır, oysa adamlar gelip ilk 10 şirketimizi borsada alsalar ülkemizde istedikleri gibi fırtına estirebilirler. Zaten öyle diyenlere biliyorum farkındayım ve defalarca yazdım yazmaya da devam edeceğimi söylemek istiyorum.
Küçük bir örnek vermek istiyorum.
-Tüpraş 100-109 TL aralığına sıkışmış durumda hisse olması gereken değerin %50 altında ilk sıradaki şirkete baktığımızda durumumuz çok net ortadayken hangi milliyetçilikten söz edebiliriz? Kaldı ki bu hisse daha birkaç ay önce 70 TL civarındaydı.
Ülke değerlerine maalesef sahip çıkamıyoruz.
Bizim işimiz lojistik, ekonomiyi bırakıp biraz da lojistik kısmına değinelim istiyorum.
– Dünya armatörleri altın yılını yaşıyorken bizim armatör ve lojistik firmalarımız can çekişiyor ve biz üç kuruş kazanan birkaç firma ismi duyunca seviniyoruz sizce böyle mi olmalı?
Peki nasıl olmalı diyenlere.
Önce rekabet ortamına bakmak zorundayız, rekabet şartlar eşitse rekabet sayılabilir. Rekabet deyince aklıma yaşadığım bir hikâye geliyor müsaadenizle aktarıp kaldığım yerden devam etmek istiyorum.
Yıllar önce henüz bir çocukken okullar arası 5 kilometre koşu var son düzlük artık 1 kilometre ya var ya da yok. Bir aracın içinden iki öğrenci indi ve bilin bakalım o koşuyu kim kazandı?
O gün öğrendim ki spor dahil birçok düzen bozulmaya başlamış üzerinden 40 seneden fazla geçti ve bu bozulma tüm hızıyla devam ediyor.
Müsaadenizle kaldığım yerden devam ediyorum kânun koyucular rekabetin içeride değil dışarıda olduğunun mutlaka farkına varmalılar. Bulunduğumuz coğrafya çok iyi analiz edilmeli ve bilim insanları gibi bu sektöre gerçekten emek vermiş kimselerden yorum ve öneri almak şart.
Birlik ve beraberlik sağlanmalı bizim petrol kuyularımız olmadığını hepimiz biliyoruz, henüz enerji için güneş ve rüzgârı kullanamıyoruz. O halde ne yapmalıyız sevk araçlarını doğru rotalarla yönlendirmeli ve maksimum doluluk oranı ile kullanmalıyız.
Bu kadar liman var her yerimiz deniz ama biz denizlerimizi kullanamıyoruz diye iddia edenlerdenim.
Tren deseniz dünyada raylar üzerinde 2 katlı konteynerler taşınıyor biz henüz bir tanesini taşımayı beceremedik, yalan mı?
Hava yolu derseniz komik olmayın dünya bizi kıskanıyor desem sanırım yeterli olacaktır.
Ülke olarak önce üretmeliyiz, sonra üreten firma sahiplerine “Siz üreticisiniz, herkes en iyi bildiği işi yapsın.” mantalitesini anlatıp doğru aktarım merkezleri kurup mikro dağıtımlarla kazanmaya başlamalıyız.
İşi öğrendikten sonra yurtdışı ile rekabet edecek seviyeye gelmiş katma değerli işlere daha emin adımlarla yürümüş olacağız diye düşünüyorum.
Dünyanın bize ihtiyacı var, ben bunu kabul ediyorum. Siz de dünyanın bizi arka bahçesi gibi kullandığını kabul edin, anlaşalım diyorum.
Son olarak;
Büyük ülke anlayışı için biraz geriden filmin tamamına bakmanızı öneriyorum.
Yıllardır söylediğim bir şey var teldeki cambaza bakma huyumuzdan vazgeçmek zorundayız. Biz teldeki cambaza bakarken yıllar su misali gelip geçiyor.
Her zaman olduğu gibi kontrolsüz güç, güç değildir diyerek yazıma başlamak istiyorum. Hadi gelin önce sorunlarımızı yüksek sesle ele alalım.
-Taşıma sektöründe neler oluyor tam anlamıyla biliyor muyuz?
-Sektör oyuncularının hedefleri nedir, sektörde gidecek ne kadar yol var, kim neden neye iştah kabartıyor, lojistik sektörünün ne kadar yatırıma ihtiyacı var?
-Nereye, ne kadar yatırım yapılmalı?
-Sektörün mevcut büyüklüğü ne kadar? Bu sorunun cevabı tam olarak kim ya da kimler tarafından biliniyor?
-Örnek:
-Yılda kaç koli taşınıyor, sektörde kaç araç var, taşıma kapasitemiz ne kadar, kaç m2 depo mevcut, ne kadar katma değerli iş yapılıyor?
-Soğuk hava taşımacılığı, ADR, gıda, giyim, kozmetik vb. taşınan ürünlerin sektör üzerindeki ağırlığı, kapladığı alan, ne kadar?
-Kaç personel bu sektörlere hizmet ediyor, hangi saatler arası toplama ve teslimat yapılıyor, toplamalar en çok hangi şehirlerden hangi şehirlere yapılıyor, mikro dağıtım konusunda neredeyiz ve ne kadar dijitalleştik?
-2021 – 2025 yılları arasında lojistik sektöründe ne kadar büyüme bekleniyor ve bu konuda yapılan planlamalar neler? Diğer bir deyimle gidilecek ne kadar yolumuz var?
-Sektörde depolama, taşıma, son nokta dağıtım gibi ana kalemlere bakıldığında aksayan yerler tam olarak biliniyor mu?
-Pandemi süreci hiç tartışmasız dünya düzenini değiştirdi ve yakın bir zamana kadar lojistik sektöründe kargo diye tabir ettiğimiz alana yeni oyuncu giremez diye konuşuluyorken bugün sektöre yeni oyuncular girmek için sıra bekliyor. Ancak pandemi bir ömür sürmeyeceğine göre yapılan bu yatırımların çöp olması kaçınılmazdır diye düşünüyorum. Bu durumda şu soru ortaya çıkıyor, gelecek dönemde kim ya da kimler ayakta kalacak?
Ya da Batacak?
-Şirketler varlıklarını sürdürebilmek, kâr edebilmek ve büyüyebilmek için hangi stratejileri hayata geçirip nasıl bir yol izleyecekler diğer bir deyimle yol haritalarını hangi mastara göre hizalayacaklar?
Biraz da çözüm odaklı konuyu ele alalım istiyorum.
Sanıyorum sektörde aksaklığa uğramayan bir yer yok gibi. Olaylara biraz pozitif bakacak olursak sorun da belli çözüm de diyebiliriz. Öyleyse ilk ve en önemli sorunumuz mevzuat…
Nasılsa kimse kontrol etmiyor zihniyetinin sebep olduğu adaletsiz rekabet sektörün önündeki en büyük engel. Bu koşullar içinde yalnızca günü kurtarmaya devam ediyoruz. Büyüdük mü, şişmanladık mı? Lütfen bu soruyu kendinize sorup rakamlar ile cevap veriniz bir kurumu yöneten de ve denetleyen de aynı kişi olduğu sürece lütfen başarı ve samimiyet aramayınız. Küçük bir öneri, zaten olmazsa olmazımız, kendinizi denetleyecek gerçek kişilerle iş birliği yapınız.
Yapılması gerekenler aslında çok basit değil lakin karamsar olmayın çözümsüz de değil. Dijitalleşmenin ve teknoloji 4.0 ‘ın konuşulduğu bir dünyada kontrolsüzlük kavramı kabul edilebilecek bir olgu değil, yazımın başında söylediğim gibi “kontrolsüz güç güç değildir.” Bu sorunlarımıza çözümü devlet tekelinde bulamazsak korkarım her şartta çok yakında ya batan ya da yurt dışına satılan birçok kargo firmasını görmeye hazırlıklı olmalıyız diye düşünüyorum.
Diğer bir gündem maddemiz E-Ticaret mi, E- İhracat mı?
Bir ülke ham maddeyi alıp üretip mamule dönüştürmez ise büyümesi mümkün değildir. Büyümeyi sağlamak için katma değerli işler yapılmalı ve önce ülkenin kendisi doyurulmalı, sonraki adım da ise ihracat yapılmalıdır. Özellikle gelişen ve yönünü dijitalleşmeye çeviren dünya düzeninde ülke olarak e- ihracatımızı en üst noktaya taşımalıyız ve 11. kalkınma planındaki hedefleri yerine getirmek ve daha iyisi için beraberlik ve iş birliğini sağlamalıyız.
Öte yandan e- ticaret konusunu incelediğimizde e – ticarette iş modellerinin her gün kendisini yenilediğini ve bugün artık makineler arası siparişten bahsetmeye başladığımız iş modellerinden konuşabildiğimizi görüyoruz. Bu iş modellerinden kısaca bahsedecek olursak:
B2B ‘Business to Business’ İşletmeden İşletmeye
B2C ‘ Business to Consumer’ İşletmeden Tüketiciye–
C2C ‘Consumer to Consumer’ Müşteriden Müşteriye
B2G ‘Business to Government’ İşletmeden Devlete
M2M ‘Machine to Machine’ Makineler Arası
Gördüğümüz gibi e-ticaret için farkında olmadan pek çok teslimat şekli üretmişiz. Dipnot “M2M” nereden çıktı diyenlere pek yakında size gerek kalmadan buzdolabı süt, çamaşır makinesi deterjan siparişi verecek bilginize. Zaten veriyor da…
Sonuç olarak pandemi ile gündeme gelen lojistik sektörü için gidilecek çok yol var ister üreten ister ihracat yapan, ister e-ticaret işine giren ve hatta isterse şirketinin önünde satış ofisi açan firma olsun kim ne yaparsa yapsın yolu mutlaka lojistik ile kesişecektir.
Lojistik firmalarının yapması gerekenler;
Uzun vadede kazanmak için yol haritasını doğru belirlemek.
Bu yola çıkarken bu işin bir maraton olduğunu unutmamak ve kısa süreli çözümler ve günlük kazançlar yerine; Kalıcı çözümler ile uzun vadeli kazançlara odaklanmak. Aynı zamanda bu süreçlerin doğru işlemesi için öncelikle en önemli yatırımın kalifiye personel olduğunu, sonrasında teknoloji yatırımın çok büyük önem taşıdığını kavramak. Öte yandan rakipleri ile birlikte gelişmek zorunda oldukları gerektiğinin de farkında olmak. Unutmadan Kendi Forklift operatörünü yetiştirmezseniz 5 yıla kalmaz operasyonlara kendiniz çıkarsınız.
Başarı için birlik ve beraberlik şart. Aynı istikamete giden iki yarım araç yerine ortak akılla yönetilip sevk edilecek tek araç ülkeye ve işletmelere daha fazla değer katacaktır. Bu sebeple bakış açınızı buraya doğru yönlendirmenizi rica ediyorum. Depolarınızı ekipmanlarınızı hatta personellerinizi ortak payda da buluşturmayı ihmal etmeyin.
Birlik ve beraberlik yapamıyoruz diyorsanız biz buradayız. Arayın ortak noktada kazançların eşit dağıtıldığı projeleri sizlere sunalım. Hedefimiz dün olduğu gibi yarın da dostu dost ile buluşturup kaybedenin olmadığı bir dünya oluşturmak.
Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken,denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu Kişinin, sahile vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını fark eder ve
“Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsun ?” diye sorar.
Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi, “Yaşamaları İçin” yanıtını verince, adama şaşkınlıkla:
“İyi ama burada binlerce deniz yıldızı var.Hepsini atmanıza imkan Yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?” der.
Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi,
“Bak Onun İçin Çok Şey Değişti,” karşılığını verir.
Tavşan; Nereye gittiğini bilmiyorsan, hangi yoldan
gittiğinin hiçbir önemi yoktur.
Öncelikle amacınızı belirlemeli sonrada çok
çalışmalısınız, hiçbir zaman başarı tesadüf değildir.
Seni Hayallerine ulaştıracak en önemli şey;
‘’CESARETİNDİR’’
Yandex aramalarına karmaşık yol yazdım çıkan cevap,
Bu seferki yazımız biraz karmaşık olsun istedim,
oradan buradan yazalım, içinde lojistik olsun, depo olsun, patron olsun, işini
doğru yapmayan yönetici olsun, sevgili olsun, saha olsun, mesleğimiz gereği
karmaşa olsun, unutmayın kaptan fırtınalı havada belli olur, yoksa 70 lirası
olan her Türk Cumhuriyeti vatandaşına gemi kaptanı belgesi zaten veriyorlar.
Lojistik mesleğine gönlü kaymış olan sevgili gençlerle
konuya başlayalım, bu yola girerken neyi düşünüp yarınınızı nasıl hayal
ettiniz?
Yoksa ismi cazip geldi bende Lojistikçimi olayım
dediniz?
Ya da puanınız hasbelkader bu bölüme mi yetti?
Bir ömür içinde olacağınız bu kıymetli mesleği
bilinçli isteyerek seçmiş olmanız durumunda başarılarınızın daim olacağını
söylemek isterim, başarı merdivenlerine tırmanmak için ihtiyacınız olan şey günün
25 saati ve özveri, gerisi zaten teferruat.
Saat kavramını unutmanız sizin için en hayırlısı
olacaktır, saatle bir işiniz varsa lojistik size göre olmayabilir, durun saat
kavramını unutun derken sevdikleriniz ve kendinize ayıracağınız zamandan
bahsetmiştim, yoksa saat sizin olmazsa olmazlarınızın başında gelir.
Sevgiliniz var ve flört zamanındasınız, malum
sevdiğiniz kişi ilgi ister alaka ister sizi tanımak sizinle zaman geçirmek
ister, mesai saatinin bitimine çok az bir zaman kala kargo şirketinin aracının
gelmediğini düşünün, telefonunuz çalıyor sevgiliniz heyecanlı bir ses tonuyla akşama
sinemaya gidelim mi diye size bir soru yöneltiyor, zaten üretimi 3 gün geçmiş
ve haftanın son günü size sevk edilmek üzere verilmiş o paleti sevk etmekten
başka hedefinizin olmadığı zaman dilimindesiniz.
Ruh haliniz ortada telefonu bir an önce kapatıp
ambarı, sorumluyu, nakliyeciyi birilerini arayıp ‘B’ ‘C’ ‘D’ planını devreye
alıp o paleti aldırıp müşteriye teslim etmekten başka hangi önceliğiniz
olabilir?
İster istemez ses tonunuzdan mütevelli karşınızdaki
kişinin heyecanı bir anda yok oluyor, senin çok işin var işin bitince ara deyip
telefonu kapatıyor, bu en sıradan yaşayacağınız bir örnek vakaydı, düşünün
bakalım ‘çaresizsiniz’ ne yapardınız?
Yapılacak çok bir şeyde yok aslında, sipariş zamanında
açılsaydı, ham madde zamanında temin edilmiş olsaydı, müşteriye teslim zamanı 1
hafta sonraya verilmiş olsaydı, üretimde işini doğru ve zamanında yapmış
olsaydı zaten sorunda kalmamış göbeğinizi kaşıyarak kahvenizi içtiğiniz yerden
teslimatı yaptırıp sevgilinizle akşam sinemaya gitmiş olurdunuz.
Şöyle bir düşünün sorun olmazsa, iyi lojistikçi
olduğunuzu kim nereden bilecek?
İnanın bu sorunlar bir çok şirketin çözüme
kavuşturamadığı genel sorunlar, süreçleri tamamlayan şirketler başarılı
tamamlayamayanlarda başarısız oluyorlar, şikayet sitelerine bir bakın derim
şikayet edilmeyen bir firma karşınıza çıkacak mı?
Biz gerçeklere dönelim, ya kargo şirketi gelip o
paleti alacak ya da siz şirket aracı ile o paleti kargo şirketine götüreceksiniz
bunun başka yolu yordamı yok.
Ölçmezseniz yönetemezsiniz, şirketinizde KPİ soran yoksa
ve bu sorularla muhatap olmuyorsanız parmağınızı çıtlatıp sorunları çözüp günü
kurtarmaya devam edin, herkes tarafından sevilir başarılarınızla öğünürsünüz.
Birkaç tane kilit performans göstergesi yazalım, (KPİ)
Sipariş bekleme süresi siparişin depoya geldiği andan
sevke hazır hale gelmesine kadar geçen süre / birim sipariş kalemi.
Bu ne demek sevk emri/ sipariş depoya geldikten sonra
SKU başına geçen adam saat süresi böyle bir raporlama sisteminiz varsa size
kimse bu ürün neden sevk edilmedi diye soramaz.
Fatura bedeli kdv öncesi navlun maliyeti.
Bu ne demek fatura başına navlun maliyet giderlerinizi
görüp gerekli önlemleri almanızı gerektiren detaylar.
Hadi bir örnek verelim A noktasında üretim yapan 2
farklı firma B noktasına satış yapıyor, tuz üretimi yapan firmanın araç içi kdv
öncesi fatura bedeli 30 bin lira olsun, Televizyon üreten firmanın da araç içi
kdv öncesi fatura bedeli yüz bin lira olsun, şimdi iki firmada B noktasına
yolladıkları ürün için aynı navlun bedelini ödemelerine rağmen navlun
maliyetleri eşit mi?
Elbette hayır, e o zaman mali değeri tuz, soda gibi
ürünleri üreten firmalar üretim yaptıkları bölge dışında rakiplerinle nasıl rekabet
edecekler?
Siz üretim yaptığı bölge yakınına navlun maliyeti
düşük olduğu için sodayı daha ucuz satan firma gördünüz mü?
Sistemsizliğin içerisinde sistem nidaları atarsanız,
karanlıkta bilmem kaç kilometre öteden görünen sigara ışığı gibi göze batar
hedef tahtası haline dönüşürsünüz.
Daha bu bir başlangıç, her bölümün işi öyle ya da
böyle lojistik, depo ile mutlaka kesişir ve hep dakikaların bittiği tahammül
sınırlarının kalmadığı nokta olur, zaman bizim için iki kere hızlı geçer dersek
hiç abartmamış oluruz, siz, siz olun sorunun değil çözümün bir parçası olun
demeyi çok isterdim lakin kurallar yoksa eğildiğiniz kadar başarılı
gösterilirsiniz, böyle olunca da çözümün parçası olmaktan çıkıp görmezden
gelmenin çözüm olmadığı gerçeği ile yüzleşmiş olursunuz.
Birazda şirketlerin yatak odası diye tabir ettiğim
depolarına girelim, 2020 senesi ’de avuçlarımızın içinden akıp gidiyor ve yılın
ilk ayının son günüde bitti birçok şirketteki dostlarla bilgi alışverişi
yapıyoruz, envanterine sahip çıkamayan birçok şirket bu senede olmadı seneye
diyerek 2019 yılını, zararının boyutunu bilmeden kapattı.
Stok devir hızı, stok maliyetleri, kayıp kaçak
oranları, reçetelerin doğru olmaması gibi onlarca sebepten dolayı zarar eden
işletmeler zararlarının farkında değiller.
Sihirli kelimeyi yazıyorum hazır mısınız?
‘’Sistem’’ Gri alanların ortadan kalktığı bir sistem
kurmazsanız başarılıda olamazsınız, iki kefeli bir terazi düşünün dengeyi
kuramazsanız terazinin her zaman bir kefesi aşağıda kalıp sizi yavaşlatacaktır,
yaptığınız işin ekip işi olduğunu düşünüyorsanız en zayıf halkanız kadar
güçlüsünüz lafını unutmadan o zayıf halkanın kuvvetlenmesi için çalışmalarınızı
aralıksız sürdürmelisiniz.
Benim ihtisas alanım depo; hani şirketlerde sürekli
paspas gibi üzerine basılıp geçilen, çalışanlarının değersiz görüldüğü, zaman
kavramının olmadığı kural tanınmayan yer var ya, önüme gelene 25 yıldır
oranın yatak odası olduğunu ahbap çavuş ilişkisi ile yönetilemeyeceğini, depo
yöneticisinin sahada olması gerektiğini, korku ile değil saygı ile yönetilen
depoların şirketlerinin daha çok başarılı olduğunu anlatıyorum.
Sadece depo işleyişini mi anlatıyorum elbette hayır,
maliyet muhasebesini, depo yöneticisinin birden çok şeyi bilmesi gerektiğini,
sürekli kanunlarla işimiz olduğu için kanunları yakından takip etmeyi, en küçük
hatanın ölümle sonuçlanabileceği gerçeğini, karanlık fabrikaları, yalın
üretimi, teknoloji 4.0 nedir, ne işimize yararı, 5S neden üretim yapan
şirketlerde önemli ve fason işleyişini.
Fason işleyişi için çok güzel bir benzetmem vardır.
Elmanız, şekeriniz, boyanız, poşetiniz ve tahtanız
var, bunları birkaç noktadan tedarik edip elmalı şeker yapıyorsunuz peki ham
madde ve stok takibini nasıl yapacaksınız?
Üretim sonu kaydı (ÜSK) doğru şekilde yapılmalı, reçeteleriniz doğru olmalı ki kurduğunuz sistem işlesin, hangi ürünü nereden tedarik ettiğinizin yada elmalı şekeri nerede yatırdığınızın bir önemi yok, müşteri elmalı şeker ile ilgileniyor,gerisi teferruat.
Neyse biz mesleğimize dönelim, çünkü bunlar bizim
gerçekten üzerimize vazife değil.
Zaten anlatıyorum da ne oluyor?
Gri alanlar olduğu sürece benden şu iki benzetmeyi
sürekli duyarsınız.
1-Davul sizde tokmak başkalarında olduğu sürece,
tokmak sahibi istediği zaman davulu çalmak ister, davulu tokmağa götürdüğünüz
sürece sorundan kimse bahsedemez.
2- Eğilmenin sonu yok, istenilen her şeyi istenildiği
zaman diliminde verirseniz kimse sizden şikayetçi olmaz.
Bunları yaptığınız sürece kaybeden tarafın şirketiniz
olacağını sanıyorum biliyorsunuzdur.
Birazdan patronlar neden kötü yöneticilere katlanır,
çalışanın işi, çalışmayanın maaşı neden artar onlara da değineceğim.
2020 yılında stoklarınıza daha fazla önem verip, doğru
zamanda doğru stok yönetimi yaparsanız ve kuralları oyunu kurmadan önce
kurgularsanız şirketiniz sattığından çok daha fazlasını kazanacaktır.
Tarafımdan yaşanan binlerce vakadan birisini hemen
paylaşalım, tedarikçi şirkete aracını gönderir her zaman olduğu üzere 1
forklift 3 personel ile şirketin tüm gelen ürünlerinin alınması, ürünlerin
tasnifi, üretime verilmesi, üretimden gelen ürünlerin stoklanması, sevk
edilecek ürünlerin etiketlenmesi, irsaliye kesilmesi gibi işleri yapmakla
görevli depo bölümü gelen aracı 10 dakika bekletir, birileri telefonla sizi
arar, aracı boşaltmanızı emri vaki söyler hatta hakaret eder ve siz hiç bir şey
yapamazsınız.
Neden mi?
Standartlarınız yoktur, gri alanlarınız çoktur, zamanı
geçmiş bir üretime yetişmesi gereken ürünler gelmiştir ve sevkiyat çoktan
gecikmiştir.
Sonuç olarak ekmeğinizin uğruna sineye çeker yolunuza
devam etmek zorunda kalırsınız, oysa kuralları olan şirketlere mal teslimatı
yapmak için günler evvelinden randevu almanız gerekir ve o randevu saatinden
önce aracınızın orada olmasına rağmen asla o saatte ürünü teslim edemediğiniz
için ambar yetkilileri sizi sürekli aramaları gerekir, aracı bekletseniz
problem malı çekseniz problem çözüm mecburen eğilmek zorunda bırakılırsınız.
Değerinizi siz
belirliyorsunuz, müşteri kaybederim endişesi şirketinizi öyle bir duruma
getiriyor ki adeta Araf’ta kalıyorsunuz.
Sahi şirketlerde depolar neden Araf ta?
Öncelikle Araf neydi ona bakalım, Kısaca özeti arada kalmak diyelim ve yazımıza devam edelim.
Bunun cevabını anlamak
için önce bir patronun çarığını giyip biraz yürüyelim bakalım, çarık ayağımıza
bol mu gelecek, yoksa ayağımızı vuracak, yürümekten mi vaz geçeceğiz, yoksa
ayağımızın su toplamasına rağmen yolumuza devam mı edeceğiz?
Patron diye tabir edilen
insanlar neden paralarını risk edip, emek harcayarak şirket kurarlar?
Şirket kurmak için yola
çıkan yatırımcılar farklı alanlarda hizmete talip olabilirler, lakin ortak
noktada buluştukları tek gayeleri vardır oda kar etmek.
Şirketin hangi bölümünde
ne pozisyonda olursanız olun işletmeye değer katmıyorsanız işletme içerisindeki
varlığınız eninde sonunda sorgulanıp sonuçlarına katlanacağınız durumla
karşılaşmanız kaçınılmaz olur.
En önemli maliyetlerden
bir tanesi stok bir tanesi insan diğeri lojistik giderleridir, müşteri yani
hizmeti satın alan bizler ürüne ne kadar para ödersek ödeyelim o navlun parası
diye tabir ettiğimiz ücreti hiç ödemek istemeyiz.
İşini bilen iş profesyonelleri
(Pazarlamacılar) şu kadar ürün alırsanız kargo ücreti bedava diye size cazip
tekliflerle gelseler’ de işin aslı vergiler dâhil tüm maliyetler müşterinin
yani nihai ürünü alan bizlerin cebinden çıkmak durumundadır, asla unutmayın
bedava peynir sadece fare kapanında olur…
Siz fark edersiniz etmezsiniz tamamen sizlere
kalmış…
Birazda satın alma
bölümünü ele alalım.
Satın Alma aslında
uzmanlık gerektiren çok kapsamlı bir iş, şirketlerin tüm satın almalarını bir
birime yaptırdığınızda farkında olmadan şirketi ya da diğer değimle müşteriyi
zarara uğratmış olursunuz.
Lojistik için hizmet
satın alma işini yapan kişiler işin içinden gelen, maliyet hesaplaması
yapabilecek, ürün fiyatının % kaçını Lojistik hizmetleri için ayrılacağını,
ürünün hangi bölgeye kiminle sevk edileceğini, hangi ürünün hangi şartlarla
sevk edileceğini çok iyi biliyor ve analiz ediyor olması gerekmekte.
Hani demiştim ya
patronlar neden kötü yöneticilere katlanır bunu henüz çözebilmiş değilim, patronunuz
çok iyi bir insan olabilir lakin o işletmenin ayakta kalabilmesi ve sonraki
kuşaklara aktarılması için patronunuzun iyi bir insan olmasının yanında gemiye
çok iyi yön verebilme kabiliyetinde olması ve en önemlisi adil olması
gerekmektedir, yanlı bir patron iyi bir insan olmasına rağmen işleri iyi
yönetemediği için şirket eninde sonunda zarar etmeye mahkumdur, zarar eden bir
işletmeyi kim ne yapsın?
1950 yılından sonra
kurulan şirketlerin çoğu büyük arsalara sahip marka değerleri olan holdingler
olmalarına rağmen, aile şirketleri olmalarından dolayı iç dinamikleri köy
bakkalı tadından öteye gidememiştir, patronlar bu günkü bilgi deneyim ve
birikimlere şirketlerini kurdukları zaman sahip olsalardı şimdiki Türkiye zaten
bu durumda olmazdı.
Patronlar neden kötü
yöneticilere katlanırlar sorusunun cevabı da aslında burada saklı diyebiliriz,
kansere dönüşmüş personel, patron ilişkileri şirketleri her zaman yavaşlatmakta
patronlar radikal kararlar alıp kanserli hücreyi bedenden ayırmak
mecburiyetindeler yoksa yarınlarımızın dünümüzden farkı olmaz.
Hadi konuyu toparlayalım,
*Ne iş yaparsanız yapın
mutlaka hedefiniz olmalı.
*Kurallarınız olmalı ve
vicdan terazinizi dengede tutmalısınız.
*Yaptığınız iş için
mutlaka eğitim almalısınız.
*Analiz kabiliyetlerinizi
geliştirip hızlı aksiyonlar almalısınız.
*Sorumluluk alıp
verdiğiniz kararların arkasında durmalısınız.
Nihayetinde her insanın
işletme sahibi olması beklenemez, ama her işletme sahibinin adil bir yönetici
olması beklenilir, yönetici ile idareci arasında ciddi farklar vardır, yönetici
sorunları önceden sezip bertaraf eden bilgi birikim ve deneyimlerini sahaya yansıtıp
biz olmayı başaran kişilere denilirken, idareci kapısına her geleni dinleyip
insanları ön yargıları ile yönetip çıkan sorunlarda bir kenara çekilip
sorunların bitmesi için herkese şirin gözüken kişiye denilir.
Asla unutmayın açık
denizlerde rüzgârın nereden estiğinin önemi yoktur önemli olan yelkene rüzgârı
nereden alacağınızdır, zaten yelkene yön verende rüzgâr değil geminin
kaptanıdır.
Özellikle gıda işi yapan depolarda tahammül edilemeyen haşere türlerinin başında hamam böcekleri gelmektedir, Pe ki hamam böceklerinin bu kadar sevilmeme sebepleri ne olabilir?
Masa başından Depo süreçlerini yönetebilecek kişi zaten bir dahidir, boş yere bu yeteneği depoda harcamayın, Depo bir şirketin namusudur, evinizdeki yatak odası neyse şirketler için depo o dur.